Hediye ve Hediyeleşme Kavramlarından Hareketle Veliler Etrafında Anlatılan Efsaneler Üzerine Bazı Tespitler

130 Sezai DEMİRTAŞ T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı ilgili efsanelerde de bencillik ve büyüklenme özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. İlk grupta yer alan efsanelerde, manevi mertebe olarak kardeşinden veya arkadaşından daha üstün olduğunu düşünen ve götürdüğü hediye ile bu düşüncesini bir nevi göstermek isteyen veli, nefsine yenik düşmesi neticesinde hatasıyla yüzleşmek zorunda kalır. Yaşamını insanların içinde sürdüren ayakkabıcı kardeşin veya arkadaşın ikaz mahiyetindeki “Dağda evliya olmak kolay iş, önemli olan bunu şehirde başarabilmektir.” (İnce 2009: 95), “Dağın başında ermek kolay, gel de ak topuklara, ak gerdana bakıp da görmeden erenlerden ol.” (Özdoğan 2006: XXVI), “Dağda bayırda evliya olmak kolaydır, önemli olan şehirde birçok tehlikeden kendini korumaktır.” (Akyalçın 1998: 58) gibi sözler hatanın farkına varılmasını sağlamaktadır. İkinci gruptaki efsanelerde ise hediyeye hediye ile karşılık veren velinin bir üstünlük gösterme çabasından ziyade muhatabına ders verme amacında olduğu düşünülebilir. Bu amacın altında örtülü de olsa sen kendini üstün görebilirsin ama ben senden daha üstünüm mesajı verme düşüncesi de yatmaktadır. Söz konusu efsaneler, nefsine hâkim olduğunu düşünen velilerin birbirleri üzerinde üstün- lük kurma mücadelesine sahne olmasının yanında bünyesinde barındırdığı karşıtlıkla da dikkat çekmektedir. Bu karşıtlık, konargöçer ve yerleşik medeniyet anlayışına dair özelliklerle velilerin -sembolik olarak- temsil ettiği zümrelere dayalıdır. Dağda hayatını sürdüren velilerin konargöçer- liği, şehirde ikamet edenlerin ise yerleşik medeniyeti temsil ettiği bu efsanelerde, şehirde ikamet eden velilerin tamamı bir meslek icra ederek (çoğunluğu ayakkabıcılık bir örnekte ise külhanlık) geçimlerini sağlarken dağda yaşayanlardan bazıları çobanlık yapmaktadır. Çoban Dede, Niyaz Baba , Çırpılı Dede çobanlık yapan velilerdendir. Öte yandan hediye olarak götürülen süt, su veya kar da yaşanan ortama uygunluk göstermektedir. Bu efsanelerde, nefisleri üzerinde hâkimiyet kurmayı amaçlayan velilerin amaçlarına ulaşabilmek için belirledikleri yöntemlerde de aynı karşıt- lık görülmektedir. Dağda yaşamayı tercih eden veli, insanlardan uzaklaşarak bedenen ve ruhen bir tecrit hayatı yaşarken şehirde ikamet eden veli, insanların içinde hayatını sürdürmeyi tercih etmektedir. Yani, biri inzivaya çekilip sakinliği seçerek olumsuzluklardan kaçmaya çalışmakta diğeri ise kalabalıklar arasına karışıp kargaşa içerisinde olumsuzluklarla mücadele etmektedir. Efsanelerde insanlardan uzak bir yaşamı tercih etmiş kişiler olarak sembolleştirilen dağ- daki veliler, dinî olduğu kadar toplumsal temele de dayanan bir anlayışın temsilcileridir. İzlerine Türk mutasavvıflarının piri Hoca Ahmet Yesevi’nin hikmetlerinde rastlanan bu anlayış, yozlaşmış toplumsal ilişkilerden uzaklaşmayı ve dünyevi nesnelere dikkat göstermek yerine içsellik ve ken- dine hâkim olma gibi değerleri yüceltmektedir. Çürümüş siyasi ve sosyal yapının mağduru gönlü kırık kimselere dağ ve çölleri mesken tutmalarını öğütleyen hikemi söyleyiş, buralarda verilecek mücadeleler sayesinde yetkin bir toplum yapısının şekillenebileceğini düşünür (Yıldız 2017: 83- 85). Konumuzla ilgili efsanelerde dağda yaşan veli tipi, İslami Türk edebiyatının ilk eserlerin- den Kutadgu Bilig ’deki, dağ başında bir lokma bir hırka anlayışı ile hayatını devam ettiren zahit tipi Odgurmış ’la benzerlik göstermektedir (Alptekin 2017: 44). Bu eserde Odgurmış ; yakın akraba ve kardeşlerinden uzaklaşarak şehir halkından yüz çeviren, Tanrı’ya ibadet etmek için kalkıp tek başına dağa çıkan, dünyadan yüzünü çevirip dünya endişelerini gönlünden uzaklaştıran, ibadet- le günah hastalığını tedavi etme yoluna giden fazilet ve takva sahibi bir kimse olarak karşımı- za çıkmaktadır. Akrabası Öğdülmiş’in tavsiyesiyle kendisini devlet hizmetine çağıran hükümdar

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx