ESER ADI

59 Psikolojik Folklor Bağlamında Kemal Tahir’in Köyün Kamburu Romanında “Öfke” Genel Konular “… herif öfkelenip de çatacak birisini bulamadığı sıralarda hayvanı sopaya çekiyor, hiç bir suçu yokken yorulana kadar dövüyordu. Bir zaman sonra cansız mallarına - kağnıya, sapana - da saldırmaya başlamıştı. Gözetleyenler: ‘Gidinin boyunduruğu! Hele namussuz teker!’ diyerek, bunlarla adam gibi kavga ettiğini anlatıyorlardı. Davul gibi gümbürdeyen sesi de giderek kısılmış, pürüzlenip bir hoş olmuştu. Türkü çağırmak isteyip havayı dilediği gibi çeviremeyince birden öfkeye biniyor, göğsünü küt küt yumrukluyordu.” (Kemal Tahir, 1989: 18) Ahmet’in beş yıl süren «köy sürgünü»nün ardından köylüler Ahmet’in öfkesinin kendisine dönmesine acımaya başlarlar ve onun öfkesiyle baş etmek bu kez Ahmet’i evlendirmeye karar verirler: “ - Ahmet’ i kolundan tutup kendisiyle beraber çömelmeye zorladı-: Bu gece, hayırdır inşallah, biz bir düş gördük Ahmet. Oğlum, bir düş ki ‘Rahmani rüya’ diye işte ben buna derim. Bir subaşındayım. Deniz gibi köpürmüş bir su... Apansız karşıdan kim gelse iyi? Bir boz geyiğe binmiş Geyikli Baba hazretleri... Suyun üze- rinde, papur yolundaymış gibisine gelmekte. Önünde, arkasında bir sürü geyik... Kurt-kuş olsun çift yaşayacaksın! Sabahleyin düşümü dinledi de Kadir ağan ne dedi bil bakalım? Ben aslında buraya Kadir ağanın sözü ile geldim. Müjdeler olsun Parpar Ahmet! Önümüzde davullu meydan düğünümüz var.” (Kemal Tahir, 1989: 21) Ahmet, evlendikten sonraki üçüncü hafta yine öfkeden deliye döner ve bu kez tüm öfkesini karısı Ayşe’ye yöneltir: “Düğünün üçüncü haftasında köye berber geldiği gün, namussuz Parpar tıraş olmak meselesinden, yeni geline bir sopa çekti, zebani topuzu bunun yanında şaka şamarı kalır. Gürültüye komşular yetişip fukara Ayşe’yi herifin elinden güç ile aldılar.” (Kemal Tahir, 1989: 27) Ahmet’in karısı Ayşe, bu öfkeye çare bulmaları için Yaşlılar Kurulu’ndan ağlayarak yardım ister. Yaşlılar Kurulu Ahmet’i çağırır konuşur ve ayrıca azarlarlar: “Topal Ayşe suçsuz, günahsız, sopa yemekten usanmış, Muhtar Kadir ağa- sına gidip dert yanmayı çoktan tasarlamıştı. Hemen Kâhya odasına koştu. Yaşlılar kuruluna bir güzel ağladı.” (Kemal Tahir, 1989: 27) “Koruyucu yollayıp Parpar’ı çağırdılar. Lafa önce Uzun İmam başladı, din- den, imandan, kitaptan, Kur’andan açarak çok söz etti. Arka dan Muhtar Kadir ağa biraz çıkıştı: - Karı kısmı sopasız olmaz ama - dedi -, her şey sırasıyla- · dır. Sen sırayı-saygıyı çoktan taşırdın. Bunun sonu kötüye gider. Fazladan yüklü... Gebe karıya her gün kötek atıldığı nerde görülmüş? Bir ettiği varsa söyle, biz de bilelim. Ahmet domuz gibi yere bakarak dinledi, sonuna doğru pis pis solumağa başladı. Gözleri kızarmış, elini ayağını bir titreme almıştı. Çeneleri çatırdıyor, suratı - Allah beterinden esirgesin -durmadan gerilip gevşiyordu. Ne dedilerse herifin ağzından ‘Peki, bir daha vurmam’ sözünü alamadılar.” (Kemal Tahir, 1989: 28)

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx