ESER ADI

61 Psikolojik Folklor Bağlamında Kemal Tahir’in Köyün Kamburu Romanında “Öfke” Genel Konular sanlarından ölçüsüzce intikam alır. Kerim’in intikamı, romanda anlatılan öfke hallerinin en şiddetli dışavurumlarından biridir. Çalık Kerim’in öfkesini anlamaya çalıştığımızda bu öfkenin kaynağının annesi Ayşe yoksul, kimsesiz, topal bir kadındır ve onayı istenmeden kimsesiz, yoksul, sürekli öfkeli ve kara çıban hastası Parpar Ahmet’le evlendirilmesine kadar gittiğini söyleyebilmek mümkündür. Ayşe eşinden şiddet görür ve feci bir dayağın ardından özürlü bir çocuk doğurur. Kocası ait olduğu topluluğun üyeleri tarafından öldürülen Ayşe de eşindeki bu öfke patlamalarını anlamlandırama- makta, dolayısıyla kızgınlık, öfke, üzüntü gibi duyguları hakkında hiç konuşamadığı için olayın cinlerin musallat olmasından kaynaklandığını düşünmektedir. Apaçık ortada olan öfkenin cinlerin musallat olmayla açıklanması aslında açıklanamaması, dolayısıyla anlaşılamaması ve yasının tutulamaması anlamına gelmektedir. Oysa geride kalan kişi olarak anneye, yaşadığının nasıl meydana geldiğini düşünmesi ve duygularını dışa vurması için kendini rahat hissedebildiği des- tekleyici bir ilişki sağlanmalıdır (John Bowlby, 2015: 99-132); fakat bu Ayşe için gerçekleşmez. Yasını sağlıklı biçimde tutamayan Ayşe’nin oğlu Kerim bu ortamın içinde doğar. Doğumundan itibaren altı ay boyunca Kerim’in ağlaması kesilmez: “Uzun İmam adını koyup yokuşu indikten sonra rahmetli Parpar Ahmet’in Kerim, bir ağlama tutturdu. Karılar önce buna pek kulak asmadılar:” -Aman - dediler -, çocuktur böyle olur. “Ama günler haftalar geçip oğlanın sesi kesilmeyince Narlıca’ yı bir kaygı aldı. Afyon kaynatıp suyunu içirdiler. Kerim bir saat bayıldı bayılmadı, bağırtısı yeniden göğe erişti. Yürek bunaltısını, karın ağrısını bıçak gibi kesen ne kadar denenmiş ot varsa hepsi sıradan geçirildi, hiç biri işe yaramadı. Ateşe esrar atıp dumanını tuttular, “soğuk” dediler sardılar, «sıcak» dediler soydular, oğlan dur-du- rak tanımadan altı ay rüzgâr gibi inledi, itler çakallar gibi uludu, duyulmamış ağıt ağızlarıyle kıyametleri kopardı. (Kemal Tahir, 1989: 41)” “Canından usanan, komşulardan utanan anası Topal Ayşe, - Şunu doğu- racağıma sarıkedi, karaoğlak doğursaydım. Kan olup akamadı ki başımın belâsı! - diyerek dizlerini dövüyordu. Belli bir şey! Babası cinlere karıştığından, oğlu cinli doğmuş, yüreğine birikmeyen illet kalmamıştı.” (Kemal Tahir, 1989: 41) Kerim’in doğumunda büyük bir şiddet sonucunda babasını kaybetmesi, annesinin ken- di bunalımı nedeniyle Kerim’e şefkat gösterememesi sonucunda babasının ölümüyle önemli bir kaybı yaşayan Kerim annesi tarafından da hayal kırıklığına uğratılmıştır. Bir çocuk için annesi- nin sevgisini kaybetmek ile annesinin ölümü aynı şeydir. Kemal Tahir’in romanı yazarken kli- nik bulgulara dayanıp dayanmadığını bilemiyoruz, fakat klinik çalışmalar da ilk aylarda bebeğin sürekli ağlamasının nedeninin yalnızlık veya kucağa alınma tutkusu olduğunu göstermektedir (Illingworth’dan akt. Bowlby). Romanda Kerim’in altı aylıkken ağlaması kesilir, fakat sonrasında da üç yaşına kadar hiç konuşmaz; beş buçuk yaşına kadar yürüyemez ve on iki yaşına kadar her şeyden korkar (Kemal Tahir, 1989: 41-43). John Bowlby “bir bağlanma figüründen ayrılmanın, aslında tehlike sayılmayacak, ancak korkuyu açığa çıkartan bir dizi durum arasında” olduğunu söylemektedir; çocuk böyle bir süreç geçirdiğinde “karanlık, uyaran düzeylerinde oluşan yüksek

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx