Alevi-Bektaşi Geleneğinde Hz. Ali - Kişileştirme ve Plastik

184 Yrd. Doç. Dr. Gülten GÜLTEPE T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı kalan inanç ve mitolojik materyallerin unsurlarıdır (Ocak, 2014a: 95-96). Unvanlarda kullanılan, Allah anlamına gelen şah ibaresinin kullanımı, sufi ve pir şeklinde dini lider unvanları da kültürün sosyolojik boyutunun göstergeleridir (Ocak, 2014d: 352). Türk kültür tarihinde görülen güneş ve ay sembollerinin İslam öncesi Gök Tanrı kültünün, hükümdarın gök ile ilişkisi, gök ibadeti ve güneş ile özdeşleştirme düşüncesi, Alevi teolojisinde Hz. Ali kültü ile de paralellik göstermiştir (Gültepe, 2016: 79). Edebi eserlerde, mecazi veya metaforik tarza yönelik çeşitli varyasyonları ihtiva eden ve sanatsal biçim alma aşamasındaki Hurufi etkiler, Bektaşi babanın yüzündeki ka- ligrafilerle tamamlanmıştır (fotoğraf 12). Eski inanca ait referanslar, yazılı, sözlü veya mitolojik detaylara bağlı değerlendirilmektedir. Mecazi anlatımlar, ezoterik yaklaşım tarzıyla tılsımlı bir güç kazanmış gibidir. Güneş, Bektaşi tarikatında örneklerini vereceğimiz koruyucu niteliğinde olan madalyonda olduğu gibi (Fotoğraf 5) burada da Tanrıyla ve dolayısıyla Hz. Ali ile özdeşleştirilmiş- tir (De Yong, 2014: 284). Bektaşi geleneğinde arslan, Haydar adıyla anılmakta Hz. Ali “Haydar-ı Kerrar”dır yani tekrar tekrar arslandır gibi inancı yansıtan ifadelere yer verilmiştir (Öney, 1992: 40). Bektaşi resimlerinde Hz. Ali tasvirleri “Ali Allah: Ali Allah.’tır” tekrarıyla Allah’ın insan yüzünde zuhur ettiği inancı belirtilmiştir (De Yong, 2014: 282) (fotoğraf 11-12). Bu tür inançsal etkiler, Ale- vi-Bektaşi geleneğin ikonografik öğelerini yansıtan ve resimlerinde sık kullanılan temalar arasın- da yer bulmuştur. İnsan biçiminde temsil edilen tanrı anlayışı, Orta Asya coğrafyasının senkretik dini yapısının Türkmenler vasıtasıyla Anadolu’da, XIII. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla kadar halk kültürü ve dini içerisinde nüfuz dairesini açıklamaktadır (Melikoff, 2014: 80). Şekil evreninde, etkileşimler kadar özgül yapının sürekliliğini yansıtan biçim sözlüğünden bahsetmek bu açıdan önem arz etmektedir. Biçimsel ayrıntılar, sanatın yapısal veya ideolojik yapısı içerisinde yer yer eksiltmeler yaratmış olsa da kültür, süreç itibariyle belirgin bazı bağlantılar da ortaya koyabilmektedir. Dola- yısıyla sürekliliği sağlayan unsurlar geleneksel olarak tekrar eden biçimler sunmaktadır. Karak- teristik özellikler sunan bitki motifleri, yazı, geometrik şekiller, insan yüzleri veya yarı insan-yarı hayvan temsilleri, biçim sözlüğünün göstergeleri olmuştur. Güneş hayvanları olarak nitelendirilen arslan, Türk sanatında güncelliğini korumuş, temsili bir figür olarak yer bulmuştur (fotoğraf 4-10). Arslan figürlerine arkeolojik bir buluntu olarak rastlanıldığı gibi Türk sanatının pek çok alanında örneklerini görmek mümkün olmuştur (Öney, 1992: 40). Eski Türk inancının totemik yapısıyla ilişkilendirilen bu figür, kozmolojisi içerisinde Tanrı, hayvan ve insan arasında aşamalı bir evrim oluşturmuş gibidir (fotoğraf 4-15). Güneş ile ilişkilendirilen bir başka hayvanda turna olmuştur. Kimi zaman koç ve zümrüd-ü ankayla (İbnü’l Arabi’nin “Anka’ü mugrib’fi marifeti hatmil-evliya” ve “Şemsi’l-magrib” adlı eserinde ifade ettiği belirtilen “Anka Allah’ın, içinde âlemin bedenini açtığı tozdan ibarettir”. Bu tozun alemin maddi ve cismani varlığını ortaya koyduğu dolayısıyla anka, İbn’ül Arabi’de madden hayvani bir varlık değil Hz. Adem’le özdeşleştirilmiş (Çoruhlu, 2014: 16- 17) yani metaforik bağlamda kişileştirilmiştir) karıştırılan bu hayvan, Pir Sultan Abdal’ın bir bey- tinde de örneklendirilmiştir: Hazret-i Şah’ın avazı Turna derler bir kuştadır Bakışı arslanda kaldı Döğüşü dahi koçtadır (Melikof, 2014: 80).

RkJQdWJsaXNoZXIy NzMzNDcy