Alevi-Bektaşi Geleneğinde Hz. Ali - Kişileştirme ve Plastik

185 Alevi-Bektaşi Geleneğinde Hz. Ali: Kişileştirme ve Plastik Maddi Kültür Bektaşilerin yedi büyük şairleri ve ermişleri arasında sayılan Nesimi’nin Hurufiliğe giden çıkış noktası sufilik olmuştur. Ona göre ruh durmadan hareket halindedir ve bir yığın vücutta yeniden ortaya çıkar. Ruhun en son vardığı aşama, Tanrı ile birleşmesidir. Nesimi de Mansur el-Hallac’ın aksine Tanrı yeryüzüne indirilir; Mutlak hiç oldum ben Tanrı ile, Tanrı oldum… …Kuşku yok, eşi olmayan Tanrı ile birim ben hem Temel Öz’üm, hem onun özellikleriyim (Melikoff, 2014: 87). Vahdet-i vücut (Panteist) prensibinde göğün ve kozmosun erkekli ve dişili görülmesi, Gök, Yer-sub tabiat kültlerine paralel sanat eserlerinde örneklerini bulmuştur. Bu örnekler, Avrasya Türk sanatının kozmolojik üslubunu teşkil eden, Gök Yer-sub inancıyla ilişkilendirilen, kün-ay motifinin metaforik varyasyonları olarak yorumlanabilmektedir (Berkli, 2011: 36-42). Türk sanatının plastik öğeleri arasında sıraladığımız, bitki motifleri, geometrik şekiller, in- san yüzleri veya yarı insan-yarı hayvan temsillerinin yanı sıra yazı da biçimsel form olarak nitelik kazanmıştır. Yazının veya bunun bir biçimsel veya anlam boyutuyla değer aldığı Hurufilik, kısaca harfçilik olarak tanımlanmaktadır (Kansızoğlu, 2004: 40). Sesin ve sözün aslını alan harflerin in- sanda zuhur ettiği inancı Hurufilikte yer almıştır. Alfabenin insan bedenine bağlanması, metinlere veya eşyaya çeşitli anlamlar yüklenilmesi, eşyayı veya insanı resim üzerinden tasvir etmek, im- genin cismani şeklini açıklamaktadır (Bashir, 2013: 107) (fotoğraf 11-15). Dolayısıyla, hurufiliğin dünya tasavvurundaki anlatımları, farklı biçimlerde yansıtılmıştır. Sözgelimi, İbn Arabi’ye göre harfler; huruf-u fikir, huruf-u kelam ve huruf-u rakamiyye şeklinde kısımlara ayrılmıştır (Kansı- zoğlu, 2004: 35). İbn Arabi, “Cifr el-Cami” adlı eserinde; İlk insan Hz. Adem’in yaratılmasıyla ona indirilen harflerin de yaratılması ve Allah’ın insana harflerin sırlarını, tabiatını ve bunlarla nasıl ta- sarrufta bulunacağını da beraberinde öğrettiği ifadesinden bahsedilmektedir (Kansızoğlu, 2004: 38). Aynı eserde, Allah’ın bütün mahlukatı bu harflerin altında meydana getirdiği ve sonrasında “bil ki ateş harfleri yedi, toprak harfleri yedi, hava harfleri yedi ve su harfleri yedi olmak üzere yirmi sekiz sayısının toplamında “anasır-ı erbaa” nın sayıları toplamına eşit olduğuna” (Kansızoğ- lu, 2004: 38) dikkat çekilmiştir. İnsanın doğadaki dört elementin birleşiminden meydana geldiği düşüncesi, Uygurlar’ın Sansar, Bektaşilerin devir veya devriye dedikleri canlı varlıkların dönü- şümü ve birçok dinlerde önemli yer tutan bu görüş, Transmigration veya Metempsychosis ola- rak tanımlanır (Ögel, 2010: 488). İslam mistisizmindeki karşılığı ise Mevlana’da, insan ruhunun ölmez, durmadan döndüğü ve devrettiği inanışına vurgu yapılmıştır. Tasavvuf inanışında insan bedenini oluşturan ve dört unsur olarak tanımlanan su, ateş, toprak ve hava şeklinde görülen bu ruh gelişerek madenlerde, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda dolaştığı ve sonrasında Tanrının vücudu mutlağına karıştığı ve yine cisimlere indiği ifadesinin mecazi anlatımla bir dönüş ile teker- lek gibi bir daire etrafında olduğu benzetmesi, kaynaklarda yer bulmuştur (Gültepe, 2015: 602). Varlık kavramı, dünyanın yaratılışında kıyamete varıncaya kadar makrokosmos ve mikrokosmos âlemin nasıl meydana geldiğini bilmek kısacası yaratılışa dair düşüncenin evrenin bütün parçala- rıyla birlikte Tanrı’dan başka bir şey olmadığı sonucunu doğurmaktadır.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzMzNDcy