ESER ADIAnadolu’da Abdallık Geleneğinin Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Tasavvufi Ve Dini Yapılanmalar İle Abdalların Müzikle İlişkisinde Bu Yapıların Etkisi

276 Ezgi TEKİN ARICI - Cenk GÜRAY T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı “Enel-Hak-Ben Tanrı’yım” diyen Hallac-ı Mansur, “Suyun rengi kabın rengidir” diyen Cüneyd-i Bağdadi “Tanrıyı görmek isteyenler eşyaya baksınlar” diyen Muhyiddin Arabî bu aşamanın yalın maddeciliğini ifade etmektedir. Bu noktada, Batı tasavvufundaki “Tanrı evrenin toplamından baş- ka bir şey değildir” diyen panteizmle birleşir ve böylece insan ile Tanrı arasındaki ikilik ortadan kalkarak “birlik” doğmuş olur. “Birlik”e ulaşmak için de “aşk”la bağlılık ve tümden kendini adama yolu tutulmuştur. Bu durum, bilmek-bulmak-olmak süreci olup insanın en yetkin ve olgun evresini dile getiren “kâmil insan” olma durumunun gerçekleştiği evredir (Öz, 2001, s. 138-139). Özellikle Melamî-Kalenderî sûfîlerde panteizmi andıran Vahdet-i Mevcûd düşüncesi görülür (Ay, 2014, s. 58-59). Bu noktada tenasüh (insanın öldükten sonra başka bir bedende yeniden dünyaya gelme- si, ruh göçü) ve hulul (Tanrı’nın insan bedeninde görülebilmesi) (Güray, 2012, s. 96) inancına dönüşmüş bir Vahdet-i Vücûd algısı Otman Baba’da ve Abdallarında görülmektedir. Otman Ba- ba’nın Sırr-ı Yezdan, yani Tanrı’nın insan suretine girmiş şekli olduğu, bu nedenle abdallarının ona görünmeyen Tanrı ’ya değil, görünen Tanrı’ya taptıklarını söyledikleri rivayet edilir (Ocak, 2016a, s. 213,268). Köprülü, hazmedilmemiş Panteizm olarak ifade ettiği hulul ve tenasüh inançlarının Melâ- metîliği benimsemiş, dünyevi arzularından tamamen kurtularak asla geleceği düşünmeyen Ka- lenderî zümrelerinde görüldüğünü vurgular (Köprülü F. , 2012, s. 33). Ancak onun sözünü ettiği Kalenderîler; Abdal, Işık, Torlak, Haydarî, Edhemi, Câmî Şemsî gibi heteredoks derviş grup- larını kapsamaktadır. Ancak bu inanç sisteminin özünde, zühd ve takva karşısında ilk tepkiyi veren Melâmîlik (Alşan, 2012, s. 29) olduğuna dikkat etmek gerekir. Gölpınarlı da benzer şekilde Melâmîlikten doğan, aşk ve cezbeyi benimseyen tarikatları Abdallar, Kalenderîler, Haydarîler, Câmîler, Bektaşîler ve Mevleviler olarak sıralamıştır. Bu yapıların kendi deyimleriyle müsemma yolunu yani “Tanrı’nın adlarını anmakla değil, o adlara sahip olan Tanrı’yı sevmekle aşılan yol”u tuttuklarına açıklık getirmiştir (Gölpınarlı, 2014, s. 252). Ancak neticede, iki zümrenin de “Vahdet-i Vücûd” düşüncesini benimsemekle beraber, Tanrıya ulaşmada farklı yollar izledikleri görülmek- tedir (Öztürk M. , 2001, s. 43). 2. Heteredoks-Ortodoks Ayrımı Tarikat yapıları, merkezi iktidara, kurumsal inanışa ve örfe göre değerlendirildiğinde or- todoks-heteredoks olarak ikiye ayrılmaktadır. Kurumsal ve kitabi İslam’dan kaynağını alan, ku- rumsal/yerleşik gelenek “ortodoks” kavramıyla ifade edilirken, iktidar odağına dayalı meşruluk zemininde egemen bir söyleme dayanan ortodoksiye alternatif olarak ortaya çıkan, şeriatın zahiri kurallarına kayıtsız olan öğreti ise “heteredoks” kavramıyla açıklanmıştır (Ay, 2014, s. 28); (Kud- ret Emiroğlu, 2003, s. 646). Bunlara ek olarak Baki Öz de heteredoks kavramını, “kabul görmüş dinin/inanışın/düşüncenin temel kurallarına yeni ve özgün yorumlar getirerek onu geliştirmek, değiştirmek” ve “kabul edilmiş cemaatin dışında olmak, kurulu düzene karşı olmak” şeklinde ta- nımlamaktadır. Ayrıca, heteredoks kavramını “halk düzeyinde kalmak” ve “halkın anlayabileceği düzeyde bir inançsal anlayış geliştirmek” olarak nitelemektedir. Bu nedenle “heteredoks” kav- ramı, “halk İslâmı” şeklinde de yorumlanmıştır (Öz, 2001, s. 142). Bu bakımdan, halk arasında yayılan İslam anlayışının daha çok heteredoks nitelik taşımakta olduğu düşünülebilir. Genellikle esma yolunu benimseyen ve siyasi iktidar destekli tarikatlar ortodoks karakterdeyken, aşk ve cezbe yolunu tercih edenlerin heteredoks karakterde olduğu görülmektedir (Ay, 2014, s. 27).

RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz