Atasözlerine İşlevsel Bir Yaklaşım: Türk Halk Felsefesini Öğütlerle Anlamak

173 Atasözlerine İşlevsel Bir Yaklaşım: Türk Halk Felsefesini Öğütlerle Anlamak Türk Halk Edebiyatı ratıcıya olan güven ve bağlılığı, benzer şekilde toplum içinde adaletin tesis edilmesini kendi çıkar- larından üstün gören hakanlara, bilirkişilere ve aile büyüklerine saygıyı arttırmıştır. Türk toplumda verilen en önemli öğretilerden biri adalettir. “Hak yerini bulur” (Aksoy 2016: 1350/300), “Kimsenin ahı kimsede kalmaz” (Aksoy 2016: 1826/364) gibi atasözleri kendi içinde doğal bir hukuk kuralı gibi işler. Günümüz koşullarında dahi kişinin kendini çaresiz hissettiği, haksızlığa uğradığını, ne yapacağını veya ne yapması gerektiğini bilemediği hallerde, hak edenin mutlaka hakkını alacağına duyulan güven ve bu eksikliğin giderilmesine duyulan ihtiyaç çerçeve- sinde söz konusu bakış açısı “Ağlatan gülmez” (Aksoy 2016: 129/123), “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” (Aksoy 2016: 260/142) sözleriyle adaletin mutlaka tesis edileceği inancıyla bir teselli ve rehabilitasyon aracına dönüşür, gerilimi azaltarak psikolojik açıdan rahatlama sağlar. 1.2. Bilgi ve Güven Bir şeyleri bilme ihtiyacı insanın var oluşuyla eş zamanlıdır. Kendini, doğayı, dünyayı tanı- ma, öğrenme ve anlamlandırma süreçleri geçmişten günümüze devam etmektedir. Eski dünya düzeninde bilgiye ulaşmak oldukça güçtü. Uzun gözlemler ve deneyimler so- nucu elde edilen bilgiler, toplumun bilirkişileri olan kamlar başta olmak üzere gelecek kuşaklara sözlü edebiyat ürünleri aracılığıyla aktarılmıştır. Sahip oldukları bilgi ve deneyimleri paylaşırken topluma yapılması veya yapılmaması gereken davranışlar konusunda yol gösteren kişiler, sevgi ve değer görerek toplumda itibar sahibi olan, statü bakımından üst düzeyde bir makama yerleşir- ler. Yaşanmışlıkları bir ders olarak görerek kendi yaşamını bu tavsiyeler ile şekillendiren bireyler, bilen kişiye duydukları güvenin somut göstergeleri olurlar. Günlük yaşantımızda da pek çoğumu- zun güvendiği kişilerin öğütlerine itimat ettiği için onlara akıl danıştığı görülür. “Bin bilsen de bir bilene danış (Aksoy 2016: 595/189)”, “Soran yanılmamış (yorulma- mış)”(Aksoy 2016: 2290/430) gibi örneklerde görüldüğü gibi bireye kendinden daha çok bile- ne danışması yönünde öğüt verilir. Geçmişten günümüze bu öğüdü tutarak yaşamını sürdüren bireyler ataların yanılmadıklarını gördükçe bilen kişiye duyulan saygı ve güven artarak devam etmektedir. 1.3. Söz ve Güven Toplumun temel ihtiyaçlarından olan güvenin tesis edilebilmesi için sözün önemi büyük- tür. “Söz gümüşse, sukût altındır” (Aksoy 2016: 2300/431), “Sözünü bil, pişir; ağzını der, devşir” (Aksoy 2016: 2302/432) veya “Sözü söyle alana, kulağında kalana” (Aksoy 2016: 2303/432) gibi örneklerde olduğu gibi bir kişinin ne hakkında, nasıl konuştuğuna dikkat etmesi gerektiği bilinir. Sözlü kültür toplumlarında bir kimseye bir konu, iş veya olay hakkında taahhütte bulunmak son derece büyük bir sorumluluktur. Atalar, günlük yaşamın içinde yazılı olmadığı için her an bir sözle teminat altına alınabilecek herhangi bir olayın veya durumun, gerekli görülmediği sürece kullanıl- mamasını “Söz verme, verdinse dönme” (Aksoy 2016: 2307/432) diyerek ifade etmişlerdir. Sö- zünden dönen kişi, toplumda kazandığı saygıyı ve güveni kaybeder. Toplumsal düzenin aksama- dan ilerleyebilmesi için her bireyin verdiği sözün öneminin ve gücünün farkında olması beklenir. Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat olarak tanımla-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2