Atasözlerine İşlevsel Bir Yaklaşım: Türk Halk Felsefesini Öğütlerle Anlamak

174 Aysun DURSUN T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı nan güvenin tesis edilebilmesi için gereken şartlar tanımın içinde yer almaktadır (Türkçe Sözlük 2005: 816). Bireyler arası ilişkilerin sağlıklı yürütülebilmesi için olumsuz değer taşıyan ve dışa- rıdan bakınca anlaşılamayan korku, sakınma ve şüphe gibi duyguların ortadan kaldırılarak kar- şıdakinin davranışlarına adeta kefil olmayı gerektirir. Bu yüzden Türk kültüründe “söz senettir.” Geçmişten günümüze sayısız örnekle ifade edilebilecek güven ilişkisi bir kişinin hiç tanımadığı bir kişiye adres sorup söylediklerine itimat ederek gidiş yolunu belirlemesinden, daha önce git- mediği bir yerde yemek yerken arkadaşının tavsiyesiyle kendine bir yiyecek seçmesine kadar en basit örneklerden en karmaşığına toplum içinde var olan güven ilişkisinin boyutlarını ortaya koymaktadır. 1.4. Komşuluk ve Güven Konargöçer bir yaşam biçimini benimseyen eski Türklerde komşuluk son derece önemliy- di. Coğrafi şartların bir getirisi olarak gerek düşmanlardan gerekse yırtıcı hayvan vb. gibi beklen- medik saldırılardan korunmak için bir arada bulunmaya ve beraber yaşadıkları kişilere güvenmek zorundaydılar. Bozkır yaşamının temel gereklerinden biri güven duygusunun sağlanabilmesi bi- reylerin birbirlerine karşı hak, görev ve sorumluluklarını bilmesi ile yakından ilgiliydi. Bu yüzden Türk toplumunda “Ev alma, komşu al” (Aksoy 2016: 1193/277) denir, “Komşu hakkı, Tanrı hakkı” (Aksoy 2016: 1847/367) olarak görülür. Komşu için kötü bir şey düşünülmez, yaşam düzeni dik- kate alındığında komşunun başına gelebilecek kötü şeyin bireyin kendisini ve ailesini de etkile- yeceği bilinir. “Gülme komşuna, gelir başına” (Aksoy 2016: 1313/295) veya “Hayır dile komşuna, hayır gele başına” (Aksoy 2016: 1381/304) atasözleri bunun örnekleridir. Geçmişten günümüze komşuların birbirilerine duydukları ihtiyaç devam etmektedir. Bir oba düzeni etrafında konumlanan çadırların ihtiyaçlarının bir kısmı oba içinde temin edilebilirken bazıları ise dışardan elde edilirdi. Çadırda eksik olan herhangi bir yiyecek veya malzeme yakın komşular başta olmak üzere oba içinden sağlanmaya çalışılırdı. Bu yüzden “Komşu komşunun külüne muhtaç”tı (Aksoy 2016: 1850/368). Günümüz koşullarında da benzer düşünce devam etmektedir. Bir iş veya yemek yapılırken eksik kalan malzemeyle ilgili en pratik ve hızlı çözüm, en yakınlar başta olmak üzere komşulardan ödünç olarak temin edilmesi yönündedir. Bu dü- şünce “Komşu ekmeği, komşuya borçtur” (Aksoy 2016: 1846/367) felsefesinden hareketle ge- len tabağın boş gönderilmemesi düşüncesine bağlı olarak doğal bir hakkaniyet mekanizmasına dönüşmekte ve bireyler arası ilişkileri faydacılık anlayışından kendiliğinden uzaklaştırmaktadır. “Aynan yoksa komşuna bak” (Aksoy 2016: 447/168) atasözünde yansıtıcı özelliği nedeniyle sem- bol nesne olarak kullanılan ayna, kişinin yakınlarının ve bir arada yaşadıkları kişilerin, kendisini tanımlayacağı düşüncesini ortaya koyar. “Komşu iti komşuya ürümez” (Aksoy 2016: 1848/367) ve “Kurt komşusunu yemez” (Aksoy 2016: 1929/378) atasözlerinde komşuya duyulan güven ve ihtiyaç, sahip olunan hayvanları da kapsar. Bunun dışında bu yargıların derin yapısı incelendiğinde “it” ve “kurt” taşıdıkları sembol değerle açıklanmalıdır. Köpek, sahibine sadakatiyle bilinen hayvanlardan biridir. Sahibinin değer verdiği, önemsediği, güvendiği, kimi zaman yardım aldığı birine; komşuya, köpeğin kötü davran- ması düşünülemez. Benzer şekilde Türk kültür tarihinde son derece önemli bir yere sahip olan “kurt” sembolizmi güven ve gücün pekiştirildiği kuvvetli bir kültürel değer olarak toplumsal belleğe göndermede bulunur.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2