Bir Müzisyen Profili Olarak Zâkirlik: Çorumlu Zâkirler Üzerinden Ampirik Bir Değerlendirme

258 Yrd. Doç. Dr. Ömer Can SATIR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Zâkirlerin müzisyen kimliğiyle öne çıkmaları belleklerine ilişkin bir takım detayları da gün- deme taşımaktadır. Nitekim her bir zâkir, “ayaklı kütüphane” olarak nitelenecek boyutta geniş bir öykü ve deyiş repertuvarına sahiptir. Örneğin bu geleneğin en yaşlı temsilcilerinden Âşık Musa Yıldız, saatler süren görüşme boyunca bir kez bile yazılı bir metne bakmadan akıcı ve etkileyici bir biçimde konuşmuş, deyişlerde geçen kavramların anlamlarını ve dayandığı kaynakları izah etmiş, aynı akıcılığı kutsal metinlerden örnekler vererek sürdürmüştür. Ayrıca zâkir, hadis ve dini kıssaları, teatral bir dille zaman zaman dramatize ederek, bazen de epik unsurları kullanarak anlatma yoluna gitmektedir. Bir başka açıdan zâkir belleği, icra edilen ezgi dağarcığı bakımından ayrı bir önem ta- şımaktadır. Nitekim ceme dair birçok repertuvar elemanı (deyiş, düvaz, semah vb.) bu belleğin içinde her ayinde yeniden inşa edilmektedir. Bu yönüyle zâkirlerin icra ettiği repertuvarların tümü Alevi Bektaşi anlatı ve menkıbelerine dayanmaktadır. Örneğin Âşık Nuri Bolata’dan derlediğimiz Kurban Deyişi ki bu eserin varyantlarını Anado- lu’nun farklı coğrafyalarında görebiliriz, Hz. İbrahim’in Allah’a vermiş olduğu bir sözün arkasında nasıl durduğunu ispat etmek için oğlu İsmail’i kurban etmeye hazırlanmasını konu edinmektedir. Burada Hz. İbrahim’den bin yıl sonra yaşamış olan Hz. Musa’nın çobanlığını yaptığı sürüdeki bir kuzunun kurt donuna girmiş meleklerce Hz. İsmail’e kurban edilmek üzere götürülüşü anlatılır. Metin baştan sona teşbih, metafor ve fabl gibi edebi unsurla bezenmiştir. Zâkir repertuvarının bir diğer özelliği bağlı olduğu öyküyü bir iki dize üzerinden özetleme- sidir. Elbette ki burada tüm anlatıya vakıf olmadan söz konusu deyişin kodlarını çözmek imkân- sızdır. Söz konusu bu durumu en iyi anlatan eser Selman-ı Farisî ile İmam Ali arasında geçen ve aralarındaki o meşhur dostluğu epik bir dille anlatan “Selman’a Verilen Nergis” deyişidir: Yolda giderken gördüğü gölde serinlemek için elbiselerini göl kıyısına çıkarıp suya gi- ren Selman, bir süre sonra çıkmak istediğinde elbiselerinin üzerinde bir aslanı otururken görür. Aslandan korkan Selman yardım dilenir ve dua etmeye başlar. Akabinde uzaktan bir atlı belirir. Gelen atlıyı fark eden aslan hemen kaybolur. Aslanın gidişinden dolayı rahatlayan Selman, atlıya teşekkür amacıyla göl kenarından topladığı nergislerden bir demet sunar. Nergisi alan atlı bir süre sonra gözden tamamen kaybolur. Bu olaydan üç yüz yıl sonra, bu kez Selman, yaşlanmış bir biçimde, çocuk yaştaki Ali’ye (ilerdeki Hz. Ali’ye) bakıcılık yaparken karşımıza çıkar. Günün birinde Selman’la çocukluk çağındaki Ali gezintiye giderler. Hz. Ali hurma ağacına çıkmış yediği hurmaların çekirdeğini ağacın dibinde dinlenen Selman’a atmaktadır. Bu duruma sinirlenen Sel- man, Ali’ye dönüp “benim gibi yaşlı birine çekirdek atmak yakışıyor mu?” diyerek çıkışır. Bunun üzerine gülümseyen Hz. Ali, “sen mi yaşlısın ben mi?” der ve koynundan çıkardığı ve hala tazeli- ğini koruyan nergisleri üç yüz yıl sonra tekrar Selman’a uzatır. Burada son iki dizede sözü geçen “üç yüz yıldan sonra nergisi getiren/nergisi sunan haydardır” deyişi tüm bir hikâyeyi kapsayan bir anlatımla kodlanmıştır. Zâkir repertuvarında bu tip menkıbelerin deyişlere dönüştüğüne tanık olmaktayız. Bir an- lamda bu tip öykülerin anlam evrenini anlamdan zâkir repertuvarını çözümlemek neredeyse im- kânsızdır. Bu nedenle zâkirin icra ettiği her müziği temelde derin bir edebi külliyattan simgesel izler taşıyan önemli bir parça olarak görmek yanlış olmayacaktır.

RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz