Dördüncü Sanayi Devrimi ve Gelenek Kültürü

216 Prof. Dr. Nebi ÖZDEMİR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı tedir. Dolayısıyla kültürel diplomasi alanı da yeni çağa uygun olarak yeniden kurgulanmaya ve işletilmeye başlanmıştır. Bu nedenle teknoloji yaratıcısı ülkelerle teknolojinin pasif tüketicisi konu- mundaki diğer ülkeler arasındaki uçurumun daha da derinleşeceği öngörülebilir. Teknolojinin pa- sif kullanıcıları durumundaki ülkeler özgün kültürlerini (bilhassa yaşayan somut olmayan kültürel belleklerini) korumak, yaşatmak ve geliştirmek konusunda daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalacaklar. Bu konuda ülkeler, bölgeler ve kentler arasında eşitsizliğin artabileceği ve dijital bö- lünmelerin/yarılmaların ortaya çıkabileceği söylenebilir. Emek yoğun sosyo-ekonomik yapıdan, akıl yoğun yapıya geçiş söz konusu olduğundan yeni dönemde kültür ve eğitim alanlarından beslenen bireysel ve toplumsal “yaratıcılık” daha da önemli hale gelecektir. Bazı bölgeler ve kentler yaratıcı ekosistemleriyle inovasyon merkezlerine dönüşecekler. Bu dönüşümler kent yaşamını, kültürünü ve markasını biçimlendirecektir. Akıllı kentler yerleşik kültürel ve toplumsal yaşantıyı da değiştirebilecektir. New York, Londra, Helsinki, Barselona ve Amsterdam gibi inovasyon ekosistemlerine sahip, dijital teknolojiyi içselleştirmiş, veri güdüm- lü kalkınmayı benimsemiş kentlerin, kültürel ve yaratıcı alanlarda da öne çıkmaya başladıkları gözlenmektedir. Bu değişim sürecinde gelişmiş teknolojik altyapı sayesinde geçmişin tek işlevli kültürel mekânları yerlerini çok işlevli kültürel mekânlara bırakmaktadır. Böylelikle kültürel me- kanlar verimli olarak kullanılabilecektir. Diğer yandan kültür bu tür ekosistemlerde değişmenin yaratıcı yollarının bulunmasına hizmet etmektedir. Kent yaşamının (kent kültürünün) özünü oluş- turan kültürel belleğin, dolayısıyla yaşayan kültürel mekânların akıllanan kentlerde nasıl koru- nacağı ve geliştirelerek yaşatılacağı konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Akıllanan kent- lerin aynı zamanda kültürel bellek kentleri olarak belirginleşmesi, teknoloji ile kültürün paydaş olarak kent yaşamını zenginleştirebileceğini göstermektedir. Bütün bu gelişmelere karşılık akıllı kentlerde insan faktörünün arka plana itildiği görüşünün (Gürel, 2017: 61) kültürel yaşamda da yansımaları olacaktır. Nitekim akıllanan ulaşım, eğitim, bankacılık, sağlık bina ve güvenlik gibi alanlardaki çalışanların önemli bir bölümünün işini kaybetmesiyle ilgili sosyo- kültürel yaşam da ortadan kalkabilecektir. Buna karşılık kentlerin akıllanmasıyla boş zamanları çoğalan kesimlerin kültürel yaşama katılımın artacağı da ileri sürülebilir. İnovasyon ekosistemleri, ülkelerin gelişmişlik, dolayısıyla refah düzeylerinin belirlenmesinde anahtar konuma sahiptir. Bu sistemlerin oluşturulması ve geliştirilmesinde sosyo-kültürel altyapının önemi büyüktür. Yaratıcılık ürünü olan kültür, aynı zamanda farklı türden yaratıcılık faaliyetleri için gerekli olan uygun altyapıyı ve ortamları sağlar. İnovasyonun özünü, 3T olarak da bilinen “teknoloji, yetenek (talent) ve tolerans” ve bunlar arasındaki güçlü bağlar meydana getirmektedir. Bu bağların kurulması ve güçlenmesi kültürel yapı ve eğitim sis- temleri ile doğrudan ilgilidir. Dördüncü sanayi devrimin yarattığı temel sorunlardan birini güvenilir anlam kaynakları bulmak oluşturmaktadır. Sürekli çevrimiçi ve hiper bağlantılı bir dünyanın siber kalabalığı içinde yalnızlaşan bireyin yaşadığı dışlanmışlığın giderilmesi için “gerçek” kültürel mekanlara, ortamlara ve vesilelere ihtiyaç vardır. Bu açıdan bakılıdığında geleneğin, dolayısıyla kültürün gelecekte de anlam kaynağı olmaya devam edeceği söylenebilir. Hiper bağlantılı sanal dünyada farklılıklar bazen ayrıştırma ve bezdiri konusu olabilmek- tedir. Özellikle yerel veya gelenek kültürü kökenlilerin bu tür uygulamalara maruz kaldıkları göz-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx