Dördüncü Sanayi Devrimi ve Gelenek Kültürü

226 Prof. Dr. Nebi ÖZDEMİR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı çözümlenebilir. Hiper bağlantılı yeni dönem yeni kültürel ekosistemleri ortaya çıkarmaktadır. Yazılım tek- nolojisindeki gelişmelerle birey ve toplum dijital bağımsızlığını elde ederken hiper dijital bağlantılı hale gelmektedir. Bu durum toplumsal, dolayısıyla kültürel yaşamı değiştirmekte ve dönüştür- mektedir. Farklı alanlardakilerin paydaşlığında ve işbirliğiyle daha özgün ve yetkin kültürel ürün- lerin ve uygulamaların yaratılması olanaklı hale gelmektedir. Yetenekli bireyler yeni teknolojik gelişmelerle dünyayı hoşgörünün hâkim olduğu kocaman bir yaratıcılık atölyesine çevirmeye başlamışlardır. Bu kapsamda yaratılan ve paylaşılan ortak ve kapsayıcı kültürel içeriklerle dünya yeniden anlamlandırılmaktadır. Ortaklıklar bu açıdan küresel yaratıcı kümelerin hem kaynağı, hem de faaliyet alanı olarak işlev görmektedir. Yeni dönemde yerelin yerel kalması mümkün olmayacaktır. Yerel, ulusal ve uluslararası ayrımlar veya kısıtlamalar giderek belirsizleşmektedir. Kültürel alandaki küresel işbirliği çalışmaları artmaktadır. Dil farklılıklarından kaynaklanan iletişim sorunlarının yapay zekâ uygulamalarıyla ortadan kaldırılmasıyla küresel ölçekte kültürel etkileşim ve çok türlü kültürel yaratım faaliyetleri kısa süre içinde yaygınlaşacak ve etkinleşecektir. Dolayı- sıyla yöresel ve ulusal geleneksel kültür bellekleri, küresel yaratma faaliyetlerini besleyen temel kaynaklara dönüşmektedir. Kimlik oluşumlarında kültür belirleyicidir. Özellikle gelenek kültürü yakın dönemlere kadar bireysel ve toplumsal kimliğin temel kaynağı olarak işlev görmüştür. Milenyum çağında ise dijital varlıklar ve kimlikler daha önemli hale gelmiştir. Bugün bireyler mobil telefon numarası, elektronik iletişim adresi, sosyal medya üyelikleri/profilleri/hesapları, kişisel web sayfası gibi çok sayıda dijital kimliğe/varlığa sahiptirler. Dolayısıyla sanal- dijital bağlam bireylerin kimlik oluşturma ve pekiştirme alanı haline gelmiştir. “Gerçek” kültürel mekânlar yerlerini dijital- sanal platformlara ve bloglara bırakmaktadır. Fiziksel yaşam ile dijital yaşam arasındaki sınırlar belirsizleşmekte- dir. Dijital kimlikler ve varlıklar tasarlanmakta ve sürekli güncellenmektedir. Dolayısıyla kültürel etkileşimler de dijital kimlikler ve varlıklar üzerinden gerçekleştirilmektedir. Chatfield’in vurguladı- ğı gibi, 1970’li yıllardan beri insani ve dijital etkileşimler istikrarlı bir şekilde bütünleşmekte, dahası insanlar dijital varlıklara dönüşmektedir (2012: 20-21). Aslında bu süreçte teknolojik araç veya bağlamdan çok, deneyimler öne çıkmaktadır. Yaşam, dolayısıyla kültür, (teknolojik) araçların de- ğil etkileşimlerle (buna insan- teknoloji etkileşimi dahildir) ortaya çıkan deneyimlerin ürünüdür. Bu nedenle Chatfield, dijital iletişim araçlarına “akıl ve deneyim teknolojileri” adını vermektedir (2012: 27). Bu kapsamda gelenek kültürünün de özünü geleneksel bilgi ve deneyimlerin oluştur- duğu gerçeği hatırlatılmalıdır. Dijital varlık veya kimlikler, “gerçek” kimlik ayrımını ve vurgusunu ortaya çıkarmıştır. Yeni dönemde “gerçek” kimlikten kaynaklanan kültürel yaratıcılık sorunları önemli ölçüde ortadan kaldırılmıştır. Bu süreçte çok kere sanal-dijital içerik öne çıkarken, içerik yaratıcısı belirsizle- şebilmektedir. Sanal ve dijital kültür ürünlerinin önemli bir bölümünün yaratıcıları belli değildir. Nitekim sanal-dijital dünyada taklit isimli pek çok ürün mevcuttur. Bir taraftan kişiselleştirilmiş akıllı araçlarla tekilleşmenin arttığı düşüncesi/ yanılgısı pekiştirilmekte, diğer taraftan da kültürün sanal-dijital metalaşma süreci hızlandırılmakta ve kapsamı genişletilmektedir. Sanal- dijital ano- nimlik, metalaşmayı artırmaktadır. Aslında insanlık için hızla değişen gerçekliğe adapte olmanın ve uyum sağlamanın kolay olmayacağı (Greengard, 2017: 185) gerçeği burada hatırlatılmalıdır.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx