Dördüncü Sanayi Devrimi ve Gelenek Kültürü

237 Dördüncü Sanayi Devrimi ve Gelenek Kültürü Genel Konular edilmesiyle mahremiyetin kaybına neden olurken diğer taraftan da insani yaratıcılığın ortadan ka- dırılabileceği korkusunu yaygınlaştıracağı ileri sürülmektedir. Beyne dayalı ayrımcılığın artması, insan- makine ayrımının belirsizleşmesi ve iletişimin bedensizleşmesi gibi muhtemel gelişmeler kültürel yaşamı da biçimlendirebilecektir. Bellek restorasyonu ile ilgili araştırmalar kültürel bellek değerlendirmelerini de kökünden değiştirebilecektir. Bu tür yeknolojik gelişmeler, bellek yönetimi alanını daha belirgin hale getirecektir. Kültürel bellek aktarımı veya kültürle(n)me süreçleri yeni dönemde nöroteknolojik bir işleme/uygulamaya dönüştürülebilir. Kapasitesi ve hızı yönetilebilen beyne sahipliğin kültürel bellek zenginliğinin ve etkinliğinin, dolayısıyla yaratıcılığının getirebi- leceklerini öngörmek heyecan verici olduğu kadar, yerleşik yaşam açısından farklı sonuçlara neden olabilecektir. Yaklaşık 30 yılı aşkın bir sürede insanların zihinlerini bilgisayarlara yükleyip sayısal olarak ölümsüzleşecekleri öngörüsü ve transhümanistlerin diğer görüşleri (Gürel, 2017: 113- 114) de dikkate alındığında bireysel yaratıcılık ve kültürel bellek ile ilgili yerleşik kabul ve değerlendirmelerin yeni dönemde tümünün gözden geçirilmesi gerekebilir. İnsanın kainat, dolayısıyla uzay ile ilgili merakı, dahası etkileşimi farklı türden kültürel ürünlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Kozmogoni, ufo folkloru, bilimkurgu edebiyatı ve sinema türü vb. bir yana bırakılırsa, son dönemde uzayda yaşam konusu dördüncü sanayi devrimiyle bir- likte daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bu tartışmalar ve gelişmeler kültüre, dola- yısıyla kültürel araştırmalara yeni boyutlar kazandıracaktır. Böylelikle kültürü oluşturan alanların yeni dünyalara/gezegenlere/bağlamlara göre dönüşebileceği, yeni alanların, ürünlerin ve gele- neklerin ortaya çıkabileceği öngörülebilir. Uzay/Evren kültürü araştırmaları geleceğin müstakil çalışma alanlarından birine dönüşebilecektir. Uzay ile ilgili kültürel alanın eskiliği ve zenginliği dikkate alındığında insanoğlunun bu tür kültürel araştırmalara hazır ve istekli olduğu söylenebilir. Kurgudan gerçekliğe geçiş, insanoğlunu her dönem heyecanlandırmıştır. “Evrendeki ve dünya- daki kurgunun çözülmesi”, bilimle kültürü birleştiren ortaklıktır. Bu kapsamdaki çözüm de ratslan- tılar bir yana bırakıldığında, genellikle bilimsel ve kültürel kurguların eseridir. Somut olmayan olarak da tanımlanan yaşayan kültürel mirasın müzelenmesi konusu- nun yeni teknolojik gelişmeler göre yeniden değerlendirilmesi gereklidir. Kültürün mekanıyla bir- likte deneyimletilmesinin mümkün olmadığı durumlarda sanal ve dijital teknolojilerden etkili bir şekilde yararlanılabilir. Keza dijital kültür genellikle ağlarda üretilmekte ve paylaşılmaktadır. Bu- gün internet, yaşayan kültürel mirasın veya gelenek kültürünün küresel sanal- dijital müzelerine dönüşmeye başlamıştır. Müzelere sanal ziyaretlerin yapılabildiği, dijital müzeciliğin hızla geliştiği bu dönemde “sanal- dijital kültürel miras müzeleri”nin yaygınlaşacağı öngörülebilir. Artırılmış ger- çeklik teknolojileri kendi öykülerini anlatan yapıların, sokakların, meydanların ve müzelerin ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Dahası kentlerin tamamı hızla dijital müzelere dönüşecektir. Özetle fizik- sel mekan bağlantılı müzecilik yaklaşımlarının gözden geçirilebilmesi gerekecektir. Sonuç: Kültür araştırmaları disiplinler arası yaklaşımları ve işbirliğini gerektirmektedir. Buna kar- şılık Türkiye’de kültürle ilgili değerlendirmeler genellikle içe dönük bakış açılarıyla gerçekleştiril- mektedir. Bu bildiride ise yaşamın diğer alanları gibi, kültürün de iç ve dış dinamikleri önemseyen disiplinler arası veri, yöntem ve yaklaşımlarla daha yetkin bir şekilde incelenebileceği örneklen- meye çalışılmıştır. Bu kapsamda kültürün işlevleri ile ilgili değerlendirmelerin de yeni gelişmelere

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx