Geçmişten Günümüze Türk Dili ve Edebiyatı Tasnifi İçinde Türk Halk Edebiyatı’nın Yeri

231 Geçmişten Günümüze Türk Dili ve Edebiyatı Tasnifi İçinde Türk Halk Edebiyatı’nın Yeri Türk Halk Edebiyatı tı’ nın bir alt başlığı olarak, Tekke edebiyatı adıyla tanımlanmıştır. Hâlbuki bu tanım bilimsel açıdan noksandır. Çünkü bu sahada teşekkül eden edebî mahsuller, yalnız tekke lerin bünyesin- de veya çevrelerinde oluşmamıştır. Aksine bu edebî mahsuller , diğer pek çok mekânda, hatta Türklerin İslam dinini kabullerinden sonraki dönemlerinde değil, tam tersine İslam’dan önceki dönemlerinde de her Türk-İslam coğrafyasında oluşmuştur. Örnek olarak vermemiz gerekirse, bugün biz, Yunus Emre ’yi hangi Tekke veya Tarikat’ a yerleştirebiliriz? Dün de bugün de O’nu hiçbir yere oturtamayız. O, tekkeler ve tarikatlar üstü bir mutasavvıf şâir ve Anadolu yakasında ‘ Dini-tasavvufi Türk Edebiyatı ’nın hem kurucusu, hem de ilk temsilcisidir. Bu bağlamda, eğer bugün geriye dönüp, ‘ Göktürkler ve Uygurlar dönemlerine’ de kısaca bir bakacak olursak, o dönemlerde yazılan eserlerin de pek çoğunun dinî muhtevalı olduğunu görürüz. Bu cümleden olarak Türklerin, İslam Dini’ni , VII. asırdan itibaren kabullenmeleri sonra- sında gelişen bu “Türk edebiyatı”; elbette ki o dinin akîde ve vecd yönünü de yaşayarak “ dinî ve tasavvufî” muhtevada eserler vermiştir. Yine bu edebiyat; nazım şekli ve nazım tür’ ü olarak da, hem Âşık edebiyatı, hem de Divan edebiyatı nazım şekil ve türlerini ustaca kullanmıştır. Hatta öyle ki, bu konuda sayısız mutasavvıf şâirler yetişmiş ve her ‘nazım şekli ve türünde ’ çok kıymetli eserler vermiştir. Bu sebeple; bu muhteva bünyesinde gelişen Türk edebiyatı içindeki bu bilim dalı na öyle bir ad koyalım ki, bu ad, hem dinî akîde yi, hem vecd i, hem de milli vezni beraberinde getirerek, toplumun her kademesini uzlaştıran, birleştiren, bir köprü vazifesi yapan ” müstakil bir disiplin ” halinde görev alan, geçmişten günümüze edebi eserler üreten ve adı da “ Dinî Tasav- vufî Türk Edebiyatı ” 7 olan müstakil bir bölüm kurmuş olalım. Burada şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim. Meslektaşlarımız veya bu sahadaki yetkili kurum ve kuruluşlarda çalışanlar, Edebiyat ve Eğitim Fakülteleri’ nin ilgili bölümlerinde ‘ Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı’ adını ders adı olarak koymaya çekinmektedirler. Ama Batının fosilleşmiş, işe yaramayan bazı isimlerini - sırf ilerici görünmek için - ders adı olarak koyup, öğ- rencilerimizi oyalamaktadırlar. Halbuki, bugün Türk edebiyatının içinden dini muhtevayı bir anda çıkarırsanız, Türk Edebiyatı içi boş bir kovan’ dan ibaret kalır. Çünkü Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı ; toplumun ”kültürel değerlerine sahip çıkan, üre- ten, gelişen, dünya ve âhiretini tamamlayıcı bir eğitim veren ve bu insanları gerçek anlamda her iki âlem için de mutlu kılan, milli birlik ve beraberliği sağlayan, dinî yaşayışını belli bir vecd içinde, bazen nesir halinde, bazen millî vezinle, bazen de Divan şiiri nazım şeklini kullanarak, dinî tasavvufî nazım tür ’leriyle verebilen ve toplumun tümünü ‘ avamla-havası ’ kucaklayan bir ‘k öprü-ekol edebiyatı ”dır. Bu cümleden olarak, Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı da Üniversi- teler arası Kurul’da ‘Doçentlik Bilim dalları’ nda müstakil bir bilim dalı olarak yerini almalıdır. İkinci grup: ‘ÂŞIK TARZI TÜRK EDEBİYATI’ da “Türk Halk Edebiyatın ın’ bir alt başlığı olarak XVI. yüzyıldan itibaren tanımlanmıştır. Bu tanım da noksandır. Çünkü Âşık edebiyatı ile ilgili her türlü kültürel değeri İslam öncesi Türk edebiyatı nın Sözlü ve Yazılı mahsullerinde de açık bir şekilde görmekteyiz. Öyle ise, Âşık edebiyatı da “ müstakil bir disiplin ” olmalıdır. Çünkü Âşık Tarzı Türk Edebiyatını oluşturan âşık tipi, Türk kültürünü her yönden etkileyen üç büyük medeniyet değişikliğine bağlı olarak üç büyük değişim geçirmiştir. Bunlardan; 7  Bu konuda daha fazla bilgi için: Kitabımızın “ Niçin Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatıı Adını Verdik?” birinci bölümüne bakınız.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2