ESER ADI

76 Gülsen BALIKÇI T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı dır” gibi ifadelerle karşılığını bulmaktadır. Oysa kadınların akıl eksikliğinin en temel nedenlerin- den birisi yine ataerkil düşünce sistemi sonucu kız çocuklarını eğitim dünyası içerisine erkeklere göre daha az sokulmak istenmesidir. Bu düşünce ”kız kısmı okuyup da ne yapacak, bir an önce evlenip yuvasını kursun, evini yerini bilsin” gibi söylemlerle günümüz de de eskisi kadar katı ol- masa da halen devam etmektedir. Unutulmamalıdır ki; çocukların büyümesinde onunla bire bir iletişim kuran anne, babaya göre daha etkilidir. Ayrıca “kadın isterse kocasını vezir, isterse rezil eder”, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadının var olduğu” vb. söylemler toplumsal olarak da kabul görmektedir. 3. Mülkiyet babadan oğula geçmekte, ölümsüzleşmek, dünyada kalıcı olmak için erkek ev- lât soyu sürdürdüğü için değerli görülmektedir. Bu geleneksel kültürde; “Kız köksüz ağaç, oğlan köklü ağaç”, “oğlan eve, kız ele”, “oğlan evlik, kız ellik”, vb. gibi deyimlerle karşılığını bulmaktadır. Bu cinsiyet tayinine yönelik uygulamalara da; pişirilen kellenin ikiye ayrılması halinde, çene ke- miğinin üzeri saçaklı çıkarsa kıza, kemikli çıkarsa oğlana” yorulması şeklinde yansımıştır. Bura- da saçak geçiciliği anlatırken, kemik kalıcılığı ifade etmektedir. “Doğarken kız çocuğunun yüzü dışarıya doğru, oğlan çocuğunun yüzü içeriye doğru olur” inanışının temelinde de aynı neden bulunmaktadır. 4. Kız çocuğunun erkek çocuğuna tercih edilmesi, hamile kadının ekşi ya da tatlı yemesi ile de ilişkilendirile bilinir. Hamile kadının; ekşi yerse kız çocuk doğuracağı, tatlı yerse erkek çocuk doğuracağı geleneksel kültürde her zaman tatlının ekşiye tercih edilmesi, erkek çocuğunun da kız çocuğuna tercih edilmesi ile özdeşleşmektedir. 5. Bilindiği gibi renkler kültürümüzde önemli bir yer tutmaktadır. Renklerin halk kültürüne yansıması ve bunların yorumları halkın bu renklere yüklediği işlevlere göre belirlenmektedir. Ya- şamımızda önemli yer tutan renklerin; doğal olarak yaşamın başlangıcı olan doğum adetlerine de yansıdığı görülmektedir. “Kadının göğüsleri siyah veya mor olursa kız, kırmızı veya pembe olursa oğlan doğurur”, “kırk gün tamamlandığında düşen çocuk eğer kız ise siyah, oğlan ise beyaz olur”, “kız doğuracak kadının yüzü morarır, erkek doğuran kadının yüzü beyazlaşır”,,”Kız doğuracak kadının yüzünde siyah leke olur erkek doğuracak kadının yüzü kırmızı olur” vb. şeklindedir. 6. Dünyada kadın nüfusu erkeklere göre daha fazladır. Bu hem kız doğumlarının fazla olması, hem de kadınların; doğurganlık, emzirme ve mestuasyonlarla metabolizmalarının sürekli yenilenmesi onları biyolojik olarak güçlü kılmaktadır. Ayrıca kültürel olarak duygularını daha rahat yaşayan kadın, stresten daha uzak kalmakta, bu faktörler kadının yaşam süresinin erkeklere göre daha uzun olmasını sağlamaktadır. Bu geleneksel kültürde “kadın kedi gibi dokuz canlıdır” söy- lemiyle karşılığını bulmaktadır. Oysa erkekler kültürel olarak duygularını gizlemek zorundadırlar. Bu halk kültüründe; “erkek adam ağlamaz”, “kadın gibi ağlama” vb ifadelerle karşılığını bulmakta- dır. Böylelikle az olan değerli olurken çok olan değersizleşmektedir. 7. Büyürken anneden bağımsızlaşmaya çalışan erkek evlât kadın iktidarıyla başa çıkmak için hedef küçülterek anasına değil de karısına veya kızına yönelmektedir. Anneye başkaldırı ”Cennet anaların ayağı altındadır.”. “Ana hakkı ödenmez.” vb. söylemlerle dinsel ve geleneksel olarak da engellenmektedir. Kadın geleneksel kültürde en iyi statüyü anne olduğunda kazanmak- ta, ama erkek annesi olduğunda toplumsal düzende bir yer edinmektedir. Kız çocuğu olan ka-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU2NTE2