Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç

188 Ali DUYMAZ T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Sulucakaraöyük’ten ayrılmak üzere yola çıkan Hacım Sultan’ın beline kuşatmıştır. Hacım Sultan, kılıcı denemek için bir dervişin katırına çalınca katır iki parçaya bölünmüştür (Ocak 2012: 266). Gelibolulu Mustafa Ali’nin tespit ettiği Emir-i Çin Osman menkıbesine göre de Türkistan’da Emir-i Çin Osman, şeyhi Ahmed Yesevi’nin verdiği tahta bir kılıçla Çin diyarına musallat olan bir ejderhayı öldürmüş ve Müslümanları bu ejderhadan kurtarmıştır (Ocak 2012: 181). Şeyhlerince tahta kılıçla kuşanıp kâfirlerle veya ejderha gibi olağanüstü varlıklarla savaşan Bektaşi velileri, tarih itibariyle XIII.-XV. yüzyıllarda yaşamış olarak kabul edilmektedir. Ancak he- men belirtmek gerekir ki bu kişilerin nefisle mücadele yani velayetleri yanı sıra gazilik nitelikleri de mevcuttur ve bu nitelik zamanla arka plana düşecektir. Nitekim evliya menakıpnamelerinde gördüğümüz “tahta kılıç” ile savaşma motifi, Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlatan ilk devir anonim Osmanlı tarihleri, kronikleri ve vekayinamelerine de girmiştir (Ocak 2012: 141). Bu da bize bu gazi dervişlerin çoğunun ilk devir Osmanlı fetihlerine katılmış kişiler olduğunu göster- mektedir. Mesela anonim bir Osmanlı tarihinde anlatıldığına göre Menteşe taraflarında bir “üryan derviş” bölgeyi elindeki tahta kılıçla fethetmiş, bölge halkının bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da Müslüman yapmıştır. Ahmet Yaşar Ocak’ın da dediği gibi Osmanlı’nın ilk fetihleri döneminde hudutlarda savaşan ve isimleri bilinsin ya da bilinmesin pek çok “heterodoks” dervişin varlığı bir gerçekliktir ve tahta kılıç da bu gazi-dervişlerin sembolü olarak öne çıkmış bir gaza gerecidir (Ocak 2012: 182). Ahmet Yaşar Ocak’ın İslâm öncesi inanç motifi olarak Şamanizm kökenli gördüğü “tahta kılıçla savaşmak” motifi, Menâkıb-ı Hacı Bektaş Veli, Vilâyetnâme-i Hacım Sultan ve Vilâyetnâ- me-i Abdal Musa’da değişik kerelerde geçmektedir (Ocak 2012: 179, 283). Ayrıca Şeyh Bed- reddin’in de tahta kılıç kuşanan bir müridinin olduğu (Ocak 2012: 181), Koçu Baba, Garip Musa gibi yerel velilerin de tahta kılıçlı olduğu bilinmektedir (Er 2011). Macaristan’da türbesi bulunan Gül Baba’nın da bir tahta kılıca sahip olduğu ve bu kılıcın Budin’deki türbesinde mevcut oldu- ğu kaynaklarda kayıtlıdır. 1855 yılında türbe içinde bir halı, bir tahta kılıç ve üzeri motifli iki taş bulunmaktaymış. Fethedilen kale ve şehirlerde geleneğe göre imam, Cuma günleri tahta kılıca dayanarak hutbesini okurmuş. Bu sebeple tahta kılıç türbede asılı halde dururmuş (Saral 2004). İlk ve erken dönem gazalarına çıkan gazi-dervişler dışında, bilhassa Alevi-Bektaşi çevre- lerindeki diğer veliler için de tahta kılıç motifinin söz konusu edildiği gözlenir. Mesela Kırıkkale’nin Hasandede köyüne adını veren veliyle ilgili olarak anlatılan bir menkıbe şöyledir: Bir gün Hacı Bektaş Veli’ye kendinden sonra büyük bir mürşidin gelip gelmeyeceği sorulmuş, o da geleceği cevabını vermiş. Kendisine bu mürşidin alameti sorulan Hacı Bektaş Veli, önünde duran tahta kılıcı gösterip “gelip bunu alacaktır” demiş. Nitekim Balım Sultan zamanında Hacı Bektaş Tekke- si’ne gelip doğru kılıca yönelen bir zata, durumdan haberdar olan Balım Sultan tahta kılıcı vermiş. Bu kılıcı alan zat, Hasan Dede imiş (Ocak 2012: 182). Bu menkıbeleri değerlendiren Ahmet Yaşar Ocak, tahta kılıcın mürşitlik alameti sayıldığı- nı, ancak mürşitlik mertebesine erişenlerin tahta kılıç taşıyabilecekleri sonucunu çıkarmaktadır. Bütün dervişlerin tahta kılıçlı olduklarına dair bir işaret olmadığını belirleyen Ocak, bu hakkın Ahmed Yesevi, Hacı Bektaş, Hacım Sultan ve Kızıl Deli gibi büyük şeyhlere has göründüğü- nü vurgulamaktadır (Ocak 2012: 182). Menkıbelerden de anlaşılacağı gibi Ahmed Yesevi-Hacı

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2