Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç

192 Ali DUYMAZ T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Sonuç Tahta kılıç motifi gerek şamanî gerekse dinî anlamda çok eski köklere sahiptir. Bu çerçe- vede çelik kılıç ile tahta kılıç eş zamanlı fakat farklı işlevli olarak varlığını sürdüre gelmişlerdir. Bu bir ikiliği de ifade eder. Yani nasıl şaman ile savaşçılar farklı kılıçlar kullanmışsa gelişen zaman- larda da gazi-dervişler tahta kılıç kullanırken gaziler, akıncılar çelik kılıç kullanmayı sürdürmüş- lerdir. Ancak gerçek fetih aracı daima “tahta kılıç” sayılmıştır. Âşığın sazı şehre gidilince nasıl bir meddah değneğine dönüştüyse alpın çelik kılıcı da tahta kılıca dönüşme eğilimine girmiştir. Mehmet Kaplan’ın tip tasniflerinden hareket ederek söy- leyecek olursak alp tipinin silahı “çelik kılıç” iken gazi-derviş tipinin silahı “tahta kılıç”a dönüş- müştür. Ancak tahta kılıç, genellikle “kolonizatör” ve “heterodoks” dervişlerin kullandığı bir gereç olarak bilgelik ve hikmet simgesi olarak öne çıkmıştır. Tahta kılıç ağaçtan yapılmış olduğundan kozmik ağacı simgeler ve ağaçta bulunan evren- sel değerleri temsil eder. Şamanın davulunu hayat ağacının tahtasından yaptığı varsayıldığı için kılıcın bütün simgesel değerleri ağaçla birleşerek “tahta kılıç”ın değerlerini oluşturur. Şüphesiz ki “tahta kılıç”ın hammaddesi olarak ağacın ezeli anlamdaki kutsiyetini de göz ardı etmemek gere- kir. Elbette tahta kılıcın hammaddesi ağaçtır ve ağaç “hayat ağacı”ndan başlayarak ebedî dönüş mitosunu besleyen en temel kültlerden biridir. Tahta kılıcı bu anlamda yeni bir uygarlığın diğerini yok etmeden kurulması işleviyle ele almak ve evrensel görmek elbette mümkündür (Bk. Bergil 1997). Ancak ağacın ve kılıcın Türk kültür tarihindeki özgün yerini, yani ağaç ile kılıç imgelerinin birleşim alanının oluşturduğu algıyı, Anadolu ve Rumeli’nin fethinin tarihsel önemi içindeki işlevini düşündüğümüzde bu evrenselliğin Türk kültüründeki ağırlık noktası itibariyle değerini düşürme- diğini de unutmamak gerekir. Yani tarih, ağaç ve kılıç ilişkisi bağlamında Türklerin serüvenine uygun bir birikim oluşturmuştur, diyebiliriz. Bu birikimin en yoğunlaştığı dönem ise bilhassa Yese- vi-Hacı Bektaş Veli çizgisindeki alperenler, gazi-dervişlerdir ve ne yazık ki İstanbul’un fethini bu hususta da milat olarak alabilir ve sonrasında motifin zayıfladığını öngörebiliriz. Tahta kılıç, simgesel olarak “savaşçı” çelik kılıçtan “barışçı” yanıyla da farklılaşır. Çelik kılıç; küfür, şer ve kötülükle savaşa mecburiyeti ifade ederken “tahta kılıç” barışı tercih etme- nin mesajını taşır. İlk bakışta tehlikesizliği telkin edişiyle barış ve hoşgörüyü veya en azından düşmana fırsat tanımayı telkin edici bir gereçtir. Tahta kılıç irşat, ikna ve terbiye kavramını sembolize ederken öte yandan ikna ve irşada yanaşmayanlar için demir kılıç gibi ve fakat kerametle can alıcı olabilmektedir. Tahta kılıç, düş- manı öldürüp toprak fethinin değil gönüllerin fethinin sembolüdür. Çelik kılıç, zahirîdir, kaba kuvveti temsil eder; tahta kılıç batınîdir, manevî gücü simgeler. Her ne kadar Şamanist kökene yaslansa da tahta kılıcı Bektaşiler arasında canlı ve diri tutan te- mel unsur Ahmed Yesevi’den bu yana gelen “tîğ-ı bâtın” anlayışı ve bu anlayışın Hz. Ali’nin kılıcı Zülfikar’a yüklenen batınî anlamla ilişkilidir. Tahta kılıç ile onu taşıyan arasında bir ters orantı olarak denklik kurulur. Yani tahta olma- sına bakmadan bu kılıca sahip olmak ve kullanmak bir yiğitlik mertlik, onur gerektirir, tasavvufî

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2