Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç

185 Geleneksel Anlatılarda Bir Şaman/Sufi Silahı: Tahta Kılıç Türk Halk Edebiyatı Mevlana’nın son bir kullanım şekli de kılıcın bir nesne olduğudur, asıl gücün insanda olu- şuna vurguda bulunmasıdır: “Sende adamlık olmadıktan sonra hançerlerin ne faydası var? Yürek olma- dıktan sonra bunda ne fayda var ki? Tutalım Ali’den Zülfikar’ı miras aldın, Tanrı aslanındaki kol, sende de varsa göster. Mesih’ten bir nefes bellediğini farz edelim, İsa’nın dudağı, dişi nerde ki a çirkin adam? Kazanmak, bir şeyler elde etmek için diyelim ki bir gemi yaptın, Nuh gibi bir gemi kaptanı hani? Tutalım ki İbrahim gibi put kırıyorsun, beden putunu onun gibi ateş içine atış nerde? Delilin varsa meydana çıkar da tahta kılıcı bile o delille Zülfikar haline getir. Bir delil, seni amelden alıkorsa o Tanrı’nın gazabıdır.” (İzbudak 1995b: 206; Gölpınarlı 1985b: 393) Mevlâna, Divan-ı kebir’inde de “Çelikten yapılma kılıcın korkusunu yaratır mı tahta kılıç.” der (Gölpınarlı 1992: 163). Ahmed Yesevî’nin “Tîg-i Bâtın”ından Hacı Bektaş Veli ve Sarı Saltuk’a Tevarüs Eden “Tahta Kılıç” Türk tasavvufunun ilk ve önder şahsiyeti Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet’inde “Tîğ-ı bâtın birle nefsni yançtım muna” (Batın kılıcı ile nefsi parçaladım işte) (Eraslan 1983: 62-63) diyerek nefisle mücadele fikrini öne çıkarır ve nefsi yenmenin gereci olarak kılıcın “bâtın” şekline vurgu yapar. Dinî-tasavvufî edebiyatta kullanılan “la seyfe illa zülfikar ve la fetâ illa Ali” (Zülfikar’dan başka kılıç, Hz. Ali’den başka yiğit yok) hadisi ile birlikte “batın kılıcı” kavramı da manevî olarak edebe getirilme işine, evliya sillesine, kısaca ilahî şamar, manevi tokat karşılığı olarak verilmiştir. Zulmeden biri, umulmadık, beklenmedik bir derde maruz kalınca, ansızın gelen bu gibi acı olay- lar, “erenlerin bâtın kılıcına uğradı”, “bâtın okuna geldi” gibi deyimlerle açıklanır. Yani bu deyim, umulmadık anda, tahmin edilmeyen yerden gelen musibetler için de kullanılır (Cebecioğlu 2009: 90, 390, 624). “Bâtın kılıcı” kullanılarak nefisle mücadele, savaşın yeni şeklidir ve çelik kılıçların yerini “cihad-ı ekber” denilen nefisle mücadelede sembolik işlevli “tahta kılıç” alır. Ancak mutasavvıflar için söz konusu olan sadece nefisle mücadele değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde kâfirlerle mücadeleyi de gazi-dervişler üstlenmiştir. Destanların yeni bir türevi olan gazaları anlatan mena- kıpnameler yeni bir tür olarak ortaya çıkarken bu menakıpnamelerde savaş kavramı bütün yönle- riyle gazi-dervişlere göre yeniden güncellenir. Nitekim Ahmed Yesevî, halifesi olarak Anadolu’ya gönderdiği erenlerden Hacı Bektaş Veli’ye taç, şamdan, seccade, sofra ve alem gibi sembollerin yanı sıra her mücadeleden galip çıkmasını sağlayacak olan “tahta kılıç” da kuşatır. Bu “tahta kılıç” Ahmed Yesevi’den başlayarak Hacı Bektaş Veli’ye oradan da Sarı Saltuk, Abdal Musa, Hacim

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2