Halk Anlatılarından Dizilere Sözün Dönüşümü Ve Bilge Tip Özelinde Deli Yürek / Kuşçu Örneği

18 Merve AÇIKEL T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Eğitim, kültür ve yenileşme, daha doğru bir ifadeyle toplumsal dönüşüm aracı olarak gö- rülen matbaa (Özdemir, 2015: 27), sözlü kültürün hâkim olduğu Türk toplumuna yazılı kültürün benimsetilmesi kaygısını doğurmuştur. Yenileşmenin aracı olarak görülen matbaa, ilk kez ku- rulmaya ve yazılı kültür, topluma benimsetilmeye çalışılırken bir başka açıdan ise yazının hattat seçeneği mevcuttu. Yazı sanatında gelişmiş olan Türk toplumunda, matbaanın benimsenmesini sekteye uğratacak şekilde hattat esnafları bulunuyordu. Uzun süreler alan ve çok sayıda insanın ortak iş gücünü gerektiren hattat yazımının karşısında az sayıda insan gücüyle daha pratik şekilde bulunan matbaa, hattat esnafını bu anlamda tedirgin etmiştir. Matbaa, bünyesinde pratikliği ve az iş gücünü barındırdığı için yazıcı esnafın da iş sahasını daraltmıştır. Çözüm olarak dini kitapların basımında hattatçıların görev alması şeklinde bir paylaşıma gidilmiş olsa da söylenebilir ki, mat- baa ve hattatçılık uzun süreler aynı güçte toplumda varlığını sürdürmüştür. 19. yüzyılın başına kadar olan süreçte Osmanlı’da matbaanın kendine alan yaratamama- sı ve bir başka açıdan yazılı kültür anlayışın oturmayışının sebepleri daha geniş şekilde “Sosyal tabakalaşma sistemindeki sınırların silinmeye başlaması, sözlü kültürün, kurumlarının ve aktör- lerinin etkinliğini sürdürmesi, dolayısıyla okur/yazar oranındaki yetersizlik, geleneksel eğitim ve yöntem anlayışıyla sistemin devam etmesi, loncaların ve vakıfların ekonomik alandaki baskınlığı ve gerekli özel sermaye birikiminin sağlanamaması, yazı sisteminin uygun olamaması, kâğıt üre- timindeki ve tedarikindeki sorunlar, teknolojik altyapı ve yetişmiş eleman konusundaki sınırlılık, yüksek maliyet gibi diğer önemli sebeplerin yanında, yazılı medya ve matbu kitap piyasasının gelişmemişliği (Özdemir, 2015: 48-49).” olarak özetlenebilir. Bu süreçte medeniyetler seviyesine yükselmenin ve gelişmenin öncülü olarak görülen matbaanın, kendine alan bulamaması ve tam anlamıyla benimsenememesinin asıl ve en önemli sebebi ise okur/yazar kitlesinin var olmayışı ve sözlü kültürün egemenliğinin kırılamayışıdır. Tanzimat döneminde dergi ve gazeteciliğin artışı ile birlikte yazılı kültüre henüz adapte sürecine girmiş Türk toplumu, 20. yüzyılda ileri teknoloji ve onun ürünleri olan televizyon ve radyo gibi kitle iletişim araçlarının gücü ile tanışarak sözle karşı karşıya kalır. Böylelikle yazılı kültürü henüz benimseyemeye başlayan Türk toplumu, kitle iletişim araçlarının etkisiyle birlikte ikincil sözlü kültürde sözle tekrar buluşmuş olur. İleri teknoloji ve ürünleri sözün gücünü tekrar hatırla- tınca, sözlü kültürle bağını koparamamış Türk toplumu ikincil sözlü kültür çağına adapte olmakta zorluk yaşamamış ve tekrar sözlü kültüre geçişin başlamış olduğu söylenebilir. 20. yüzyılın başlarından itibaren 1950’lere kadar teknolojik, ekonomik ve sosyal kısıtlık- lar nedeniyle daha çok büyük kentleri merkez alan ve çok yavaş ilerleyen söz konusu geçiş, 1950’lerden sonra önemli bir ivme kazanır. Yine bu yıllarda yoğunlaşmaya başlayan kırdan kente göç dalgaları da, kır insanlarını sözlü kültürün daha belirgin olarak yaşandığı geleneksel ortamlardan koparıp yazılı ve elektronik kültürün ağırlığını daha çok hissettirdiği kentlere taşır. Bu taşınmanın hız kaybetmeden devam ettiği 1980’lerde çok kanallı televizyon yayınının başlaması ve 1990’dan itibaren de özel kanalların açılması ile geleneksel sözlü kültür ilişkileri ve ürünleri hızla televizyon ortamına kayar. Bu doğrultuda Nebi Özdemir, şu belirlemeleri yapar: Türk tele- vizyonlarındaki yerlilik/yerellik, 1980 sonrasında özellikle özel televizyonlar kanallarının faaliyete geçmesiyle birlikte, yavaş yavaş etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Bunda yabancı dizi ve filmler ile televizyon kanallarının Türkiye’de izlenmesinin payı büyüktür. Birinci sözlü kültürde yaşamını

RkJQdWJsaXNoZXIy NzM2ODUz