Halkbiliminde Yeni Paradigmalar Bağlamında İnternet Folkloru

122 Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı sonrası Avrupa ve dünyanın geri kalanını saran Romantik Milliyetçilik rüzgârı ve “ulus devlet” kurma bağlamında gördüğü muhteşem iş ve başarı, kısa sürede onun akademik bir disiplin olarak tanınmasını ve akademide yer almasını sağlar. Bu süreçte daha küçük ölçekte de olsa bazı paradigmatik değişmeler her daim ola gel- miştir. Bunların bazılarını bu bağlamda hatırlamak yararlıdır. Meselâ, halkbiliminin bu ilk veya başlangıç formülasyonu halkbilimi türleri ve bunlara bağlı ürünler arasındaki ilişkiyi “supernaturel” bir özellikte ve bir tür, konu, motif ile bunu yaratan ve aktararak koruyan ulus arasındaki ilişki “ulusal kökler”in derdinde olan dönemin milliyetçilerinin ihtiyaçlarını karşılayan bir paradigmadır. Kültürel difizyon ile birlikte coğrafi yayılım ölçütü ön plana çıkarken Teodor Benfey’in “kültürel ödünçleme” 2 paradigması benzeşen hatta birçok durumda birbirinin aynısı olan tür, ürün ve mo- tifleri “supernatürel” olma paradigmasından kurtararak onları “kültürel” yaratmalara dönüştürüyor dahası Masalların Hindistan’dan dünyaya özellikle de Avrupa’ya yayılışında sözlü kültür ortamı kadar yazma ve basma eserler yoluyla yayıldığını ileri (Cocchiara, 1981) sürüyordu. Asırlar ve nesillerdir kulaktan kulağa kuşaktan kuşağa yüz yüze iletişim ve ilişki ortamında sözün, sözlü olmanın eşsizliği, inancına dayalı paradigma tam olarak yıkılmasa da “yazma” ve “basma” eser- lerle de yayılabilmenin kabulüyle yeni bir “eşe” ve ortağa sahip oluyordu. Duyguyu, düşünceyi ve tecrübeyi “aracılık ederek nakleden” bu “medium” veya “medya” ile “halkbiliminin” ilk hesaplaş- ması ve zaman içinde de son olmayan kaynaşmasıdır bu. Yaklaşık olarak “medya”yla “halkbilimi” arasındaki bu ilk duruşmadan 100 yıl sonra halkbilimi pek çok “ulus devlet”in ortaya çıkıp kuruluş mücadelesini başarıyla sonuçlandırdıktan sonra disiplinin kendini şekillendirdiği temel tanım olan “halk” (Dundes, 1977) yeniden değişecektir. Eski halk tanımının “okuma yazma” bilmeme ölçütü anlamını çoktan yitirdiği gibi yeryü- zünde meydana gelen sosyo-kültürel değişmelerle pek çok toplumda neredeyse % 100’lük bir okuma-yazma oranına erişmiştir. Ancak bu tür toplumlarda da insanlar birbirleriyle geleneksel anlatı, hareket ve maddi kültürel nesneler yoluyla iletişim ve etkileşim kurmaya devam etmek- tedirler. Richard Dorson’un 1970’lerdeki “Şehirde Halk Var mı?” (Dorson 1970) adlı araştırması yine aynı yıllarda onun bölümdaşı Macar Linda Dégh’in şehirlerde yer alan folklor örnekleri derle- yişi, Avrupa’da Herman Bausinger ve takipçilerinin 1960’ların başından beri şehri ve modernleş- meyi, turizm, kültürleşme ve değişip dönüşmeleri halkbilimi çalışmalarına katışlarıyla (Bausinger, 1961) bütünleşecektir. Bu bağlamda Alan Dundes’in “halk” (folk) tanımını “aralarında en az bir müşterek faktör bulunan kurumsal olarak en az iki kişi”ye dönüştüren çalışmasıyla birlikte mevcut paradigmaların nerdeyse tamamı değişmiştir. Bundan sonra halkbilimi çalışması toplumun sa- dece kırsalda yaşayan bir kesimini değil tamamını ele alan bir sosyal hatta davranışsal bilimsel disipline dönüşmesi süreci hızla tamamlanacaktır. Çalışılanların toplumsal olarak kapsadığı alan kadar araştırılanların, “bitmiş” ve “tamam- lanmış” bir üründen son derece dinamik sosyal, kültürel ve iletişimsel bir sürece dönüşmesi ve gündelik hayatı (everyday life) oluşturup devam ettirmedeki yer, yol, yapı ve muhteva bütünlüğü içinde icrasına, teatral performansa dönüşmesi, halkbiliminin performans teoriyle birlikte yakala- dığı ikinci temel paradigmatik devrimdir, demek yanlış olmayacaktır. Artık 19. yüzyıl başlarında “millî ruhu” yansıtan, kolektif olarak yaratılmış anonim metinler yerine icra ve yaratmadaki birey- 2 Teodor Benfey ile bakış açısıyla ilgili daha fazla bilgi için bkz. (Cocchiara 1981; Çobanoğlu 1999).

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx