Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi
88 Yrd. Doç. Dr. Elsev BRİNA LOPAR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilir Abidin, böyle der ama böyle düşünmez anası. Bilir Abidin bilir bütün bunların yer darlığından geçim derdinden ileri geldiğini. Ana onu ver, ana bunu ver. Ana onu ana bunu götür. Hep ana! Ana! Ana!... Bir günde kaç sofra salt: kur kaldır, kur kadır. Bu kadın ne zaman bir gün görecek, ne zaman? der durur Abidin. Acır anasına. Kolay mı! Sık sık sigara içerler hep beraber. İçerler içerler dert yanarlar.» (Yeşeren, 1991: 30) Anne, aile içinde ondan her şeyi yapmasını beklenen kişidir. Ev işleri dâhil birçok iş pay- laşmak yerine anneden beklenir, anneye biçilen bu yükler aile fertleri arasında annenin sorumlu- luğu ve görevi olarak algılanır. Anne tipinin hikâyelerde vurgulanması gereken bir diğer özelliği ailenin vazgeçilemez bir parçası oluşudur, zaman zaman gözyaşı ile ailedeki sıcaklığı dile getirir. Birçok hikâyede fedakâr anne tipi, bekleyen kadın tipi ile karşılaşırız. Anne, sürekli anımsanan kahramanın geçmiş ya- şantısı hakkında ipuçları veren gizli bir kişilik niteliğindedir. Hasan Mercan’ın hikâyelerinde anne tipinin bu özelliğini bariz bir şekilde görmek mümkündür. Bazı hikâyelerde, kahramanın üzerinden anlatılan anne söz konusudur. Özlem duyduğu, çocukluk dönemindeki annesini anımsar. Dini yanı ağır basan anne tipi de vardır. Annenin Kuran’ı okuması başörtüsü takması dindar bir özel- liğe sahip olduğu görülür. Çağdaş Kosova Türk Edebiyatı hikâye ve romanında kadın tiplerinden en fazla ‘nine’ nin dindar özelliğe sahip olduğunu görebiliriz. Fakat aynı özelliği aynı oranda olmasa da anne tipinde de görmek mümkündür. Hanadan’ın “Taş Yerinde Ağırdır” “I” isimli romanında Hafize Ana, dini yanı ağır basan anne tipine örnektir: “Anası her sabah olduğu gibi kalkmış, babasını camiye uğurlayıp namazını kıldıktan sonra kümesteki tavukları avluya salmıştı.” (Hanadan, 2002: 95) Çağdaş Kosova Türk Edebiyatında çok az görülen, annenin dindar yanının ortaya konduğu hikâyelere Ahmet İğciler›de de rastlarız. Yazar-anlatıcı ağzından anlatılan “Kocakarı Soğuğu” isimli hikâyede annenin bu özelliği şöyle verilmiştir: “Çocukların gidişini anneleri, avlu kapısına dek izledi. Onlara hayır dualar okudu. Hilal’in sevincine diyecek yoktu.” (Ahmet İğciler, 1991: 59). Hayır dua okuyarak çocuğunu uğurlayan annenin dindar yanı ortaya konmuştur. “Dua, hayatımızın bir gereksinimi gibi devamlı bir şeylere ihtiyaç duyulduğunda veya tehli- keli anlarda insanoğlunun duaya sarılıp Allah’tan yardım isteyerek kendini teselli etmeye çalışma- sıdır. Bu nedenle, dua etmenin “Halk Kurtuluş Savaşı” sonrası yazarlarımızın eserlerinde sıkça rastlanılır. 1951 yılından sonra yayınlanan eserlerde, hem konu hem de düşünme özgürlüğü görülür. Doğrudan dini konulara değil de sosyal hayatın ve yaşam tarzının gerekliliğinden olacak ki eserlerde ister istemez dini inanç, yorum ve açıklamalara rastlanılır. Buna örnek vermemi- zin sebebi: Genç neslin almış oldukları devlet eğitiminde herhangi bir dini dersin görülmediği ama aileden öğrenildiği, toplumsal yaşamda görüldüğü, etrafından edinildiği dini bilgiler önem- lidir. Bunun ne nedenli etkili olduğunu yazarların eserlerinden görülebilir.” 2 Görüldüğü üzere, 2 ALİL, Sevin, Türk Edebiyatıyla İlgili Makaleler, T.C. Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmiştir, Üsküp, 2013
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx