Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

91 Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi Genel Konular “Saatler sular gibi geçti. Şükran ise eve daha dönmedi. Annesi sıkıntıdan arka arkaya si- gara içiyor, yer tutmuyordu. Avluda başsız sinek gibi dolanıyordu. Üzüntüden dudakları kurumuş, yüzü sapsarı olmuştu.” (İğciler,1984: 21) Kahvede, Şükran ile annesinin arasında geçenler yazar-anlatıcı tarafından dile getirilir. Anne kızının namusundan endişelenen, her şeye rağmen kızını bu bataklıktan kurtarmaya kararlı bir anne tipindedir: “Kahve karşılarındaydı. Camları kirliydi. İçerden müzik sesleri geliyordu. Masalarda, kıra gitmeyen birkaç köylü oturmuş, konuşuyordu. İçerde hesap masası da vardı. Şükran o masaya uzanmış düşünüyordu. Ağladığı göz kapaklarının şişkinliğinden belliydi. Kahve kapısı açılınca, Şükran irkildi. Yeni müşterilerin geldiğini zannetti. Oysa karşısında annesi kardeşi ve daha iki kişiyi görünce yerinde taş kesildi. Parmağını ısırdı. Kendine gelince kaçmak istedi. Oysa ya- pamadı. Çünkü o anda kardeşi üstüne atıldı. Sıkı sıkı tuttu. Şükran zorlandı. Bir an kardeşinin pençelerinden kurtuldu. Komşu odaya kaçarken Kazım saçlarından tuttu. Kendine çekti. Şükran yere serildi. An- nesi de koşarak kızın kolundan tuttu. Şükran güçsüz kalınca teslim oldu. “ - Koyverin, dedi. Mahvoldum... Yıkıldım... Annesi kızının saçlarını düzeltti. Onu okşa- mak, bağrına basmak istiyordu. Adam kahvedekilerden utanıyor ve kendini kızına veremi- yordu. Şükran’ı sağ salim bulduklarından çok memnundu. Dünyalar kadının olmuştu. Şükran’ı kahveden çıkardılar.” (İğciler, 1984: 29) Kız kahveden eve geldikten sonra bakireliğini kaybetmiştir, annenin kızının karşısındaki durumu anlatılmaktadır. Süreyya Yusuf’un “Öyküler” isimli hikâye kitabında, Ayşecik, ölen annenin karşısında duy- gularını dile getirdiği kızcağızdır. Anneye verilen değer gözler önüne serilir. İhsan Hanım da ‘Ayşecik’ tipiyle, yaptığı yanlışların ve vicdan azabının farkına varır. Ayşecik, 6-7 yaşlarında, bir kızcağızdır. Ölen Canan’ın kızıdır. Annesi öldükten sonra annesinin halası olan İhsan Hanımın yanına gelir. Annesine büyük bir özlem duyan kız annesinin bir daha geri gelmeyeceğinin henüz farkında değildir. Kızcağızın bir iç dökme olarak bu yaklaşımı, yazar- anlatıcının ağzından dile getirilir: “-Anne! Anne! Annem nerde? diye bağırdı. Sonra da yavaş yavaş kendine gelince şaşkın, mindere çöktü. Bu görünüm önünde kendini güçhalle tutan İhsan Hanım: -N’oldu yavrum? Neyin var? Rüya mı gördün? - diye usulcacık sordu. Ayşecik soruları anlamamış gibiydi .- Hala be, hiç mi artık annemi göremem? - diye sorarken üzgün gözlerini Büyük Halanın gözlerine dikti. Bir ce- vap alamayınca da: -Bari hep böyle uykumda görebilsem onu… dedi.” (Yusuf, 1982: 37) Büyük Hala, büyükanne durumunda olan ‘hala’ ile ‘çocuk’ paylaşımının olduğu hikâyedir. Çalışmamızda anne çocuk ilişkilerinin de üzerinde durulduğu eserlerden farklı olarak bu hikâyede çocuğun duyguları, ölmüş olan bir anneye karşı hissettikleri şeklinde ele alınmıştır. Ayşecik ölen annesini rüyalarında bile görmek için yanıp tutuşan küçük, savunmasız ve tertemiz bir kızdır. Anne arayışı onu bir sığınak olarak gördüğünden kaynaklanır. Annesini kaybeden Ayşeciğin bu

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx