Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

101 Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi Genel Konular tipi görülür. Tarık’ın ana diye hitap ettiği Nezaket Hanım, Tarık’la arasında geçtiği tartışmalı bir diyalog çerçevesinde yer alır. Bu esnada anasının fiziksel özellikleri yazar-anlatıcı ağzından şöy- le dile getirilir: “Tarık’ın anası Nezaket Hanım arda atık omuzlarını öfkeyle gerdi, kalın dudaklarını topla- dı.” (Muzbeg, 1970: 16) Reşit Hanadan’ın “Taş Yerinde Ağırdır I” isimli eserinde, İkinci Dünya Savaşından sonra yaşadığı topraklarda durumu yaşanılanları Mamuşa köyünü örnek alarak dile getiren yazar barış, huzur, adalet özlemiyle yanıp tutuşan halkın hayal kırıklıklarının, yaşanılan zulmün dile getirildiği komünizm rejimini eleştiren bir romandır. “Taş Yerinde Ağırdır I” romanında Hoca Efendi, Murat’la konuşması sırasında köydeki durumu değerlendiren kahraman konumundadır: “Böyle dönemler Çavuşoğlu, Kel Ali, Kambur Veli gibi insanların, çıkarcıların, fırsatçıların, ne idüğü belirsizlerin dönemleridir ne yazık ki.” (Hanadan, 2002: 112) Eserde, sefillik içerisinde milli ve dini kimliklerini koruma mücadelesi veren mert insanların acı hikâyeleri ele alınmıştır. Yaşadıkları toprakları terk etmeye zorlanan kararlılıklarıyla birçok zorluğun üstesinden gelmeyi başarabilen bir toplumun hikâyesini toplumsal gerçekçilik anlayı- şıyla başarılı bir şekilde dile getirmiştir. Savaştan sağ salim dönen Murat’ın çocuğuyla ilk defa karşılaşması, eşine duyduğu özlem ve anasına kavuşması dile getirilir. Oğlunun hasretiyle yanıp tutuşan bir annenin iki buçuk yıl görmediği oğluna kavuşma anı şöyle dile getirilir: “Sonra sevinç içerisinde, ayaklarına, şalvarlarına tutunup oynamakta olan oğlunu bir çır- pıda kucağına almasıyla avluya girmiş, ocağın başında donup kalan anasına doğru yürümekte olan kocasına doğru koşturması bir oldu. Yüz yüze geldiler. Hiç bir şey konuşmadılar bir an. Dudaklarını bir şey konuşabilmek için açıyor, ama nedense konuşamıyorlardı. Sanki dilleri tutulmuştu. Lakin bakışlarıyla, gözleriyle an- lattılar duygularını, özlemlerini... Hüseyin anasının kucağında, anasının kollarına sıkıca yapışmış bir halde, yan yan bakıyordu tanımadığı, ilk defa gördüğü bu yabancı adama. Hatta korkudan ağlamaya başlar gibi olmuştu. Murat elindeki torbayı yere bırakıp anasına doğru yürürken: -Benim ana, ben... dedi. -Bırak ağlayayım oğlum, bırak, dedi anası titrek sesiyle. Doya doya ağlayayım... Sevinç- ten, mutluluktan ağlıyorum.” (Hanadan, 2002: 32) Oğul hasretiyle tutuşan Hafize Ana, oğlunu özene bezene bakan bir anne tipindedir: “Hafiza Ana da yayıktan süzdüğü topaç topaç taze yağı sıcacık poğaçanın üzerine sürüp oğluna kendi elleriyle yediriyordu. Tavuk kesiyor, kolböreği yapıyor, oğlunu habire besliyordu.” (Hanadan, 2002: 44-45)

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx