Kosova Türk Hikâyesinde Manevi Kültür Taşıyıcısı Olarak Anne Tipi

82 Yrd. Doç. Dr. Elsev BRİNA LOPAR T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından pek saygı görmeyen anne tipleridir. Ancak Hasan Mercan’da anne tipiyle ortaya konan Adile Hanım kocası tarafından takdir edilen sayılan anne tipine örnektir. Hikâyelerin birkaçın- da, gittiği yerden döneceği sırada sabırsızlıkla kavuşmayı beklediği kişi annesidir. Kavuşma anı kahraman için önemli yer tutar. Daima onu beklediği yine annesidir. Kavuşma anları kahraman için önemli olduğu kadar anne için de aynı önem arz eder. Annesinden ayrıldığı zamanlarda bile gittiği yolcuklarda hayalinde daima annesini de yanında yaşatır. Reşit Hanadan’da, kahraman, aradan yıllar geçmesine rağmen kavuşma anı geldiğinde annesinin karşısına çıkmayı sabırsızlıkla beklemektedir. Kavuşma anı olarak değerlendirilebile- cek bu an şöyle açıklanmıştır: “ Murat elindeki torbayı yere bırakıp anasına doğru yürürken: -Benim ana, ben... dedi. -Bırak ağlayayım oğlum, bırak, dedi anası titrek sesiyle. Doya doya ağlaya- yım... Sevinçten, mutluluktan ağlıyorum .” (Hanadan, 2002: 32) Taş Yerinde Ağırdır romanında, anneye verilen değer gözler önüne serilmiştir. Bu yakla- şım anne üzerinden sığınak olarak anneyi gördüğü için yapılmaktadır. Reşit Hanadan’ın hikâyelerinde, çocukların anneye verilen değerleri annelerine sahip çıkmakla açıklanabilir. Duygu Tutsağı isimli hikâyede kocasının kendisini aldatmasına katlanan anne tipi oğlu Süleyman askerden geldikten sonra, evlerinde barındırdıkları ve kocasının beraber olduğu yanaşmadan, çocuğu sayesinde kurtulmuştur. Eserde, anne çocuğunu sığınak olarak görmüş, annenin çocuğundan beklentileri karşılıksız kalmamıştır. (Hanadan, 1985: 52) Hikâye, annenin çocuğundan beklentileri üzerinde durduğu hikâyelere örnek gösterilebilir. Hasan Mercan’ın Öbür Oda isimli hikâyesinde oğlunun ardından yas tutan anne, anlatıcı olarak karşımıza çıkar. Anne tipinde olan kahraman hikâyenin başından sonuna doğru başıboş görünmektedir. Bulunduğu karanlıktan aydınlığa çıkma çabası içinde değildir. Arkadaşlarının evi- ne ziyarete giden iki arkadaş arasında gelişen, isminin belirtilmediği arkadaşı ve karısı ile birlikte sohbet havasında, hatıralarını canlandırarak ben-anlatıcı tarafından ele alınan, Hasan Mercan’ın Öbür Oda isimli eserinin diğerlerinden farkı diyaloglar şeklinde kaleme alınmasıdır. Mekân olarak diyalogların geçtiği kapalı mekân olan ev, ziyaret eden arkadaşı tarafından şöyle anlatılır: “Almış, taşı oymuş, içine kendini koymuş, bakmış ki bir insan olmuş; uyumuş, unutulmuş diyerek düş’ü betimleyen bir evdi o gittiğimiz ...” (Mercan, 1995: 11) Aslında ev, hatıraların canlandırıldığı bir mekândır. Oğlunu kaybeden annenin, kocası tarafından “oğlunun ölümü” anlatılırken o anı tekrar yaşaması gözler önüne serilmiştir: “Anlatmasını bitirdikten sonra bakıyorum: Bizim Kadın’ın kurumuş göz yataklarından yaş- lar dökülüyor. Kendime kızıyorum.” (Mercan, 1995: 22)

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx