Maddi Kültür Öğeleri Olarak Cami, Türbe ve Eski Eserlerin İkinci Abdülhamidin Batılılaşma Anlayışı Çerçevesinde İşlevi

174 Yrd. Doç. Dr. İsmail Erim GÜLAÇTI T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Geniş planlı ve kapalı kompozisyonlarla çekilen tüm bu fotoğraflarda türbeler yine figür temsilinden oldukça yoksun bir kompozisyonla gösterilmektedir. Görsel 17 ve 18’de yer alan figürlerin de dua eder pozisyonda olmamaları ve doğrudan fotoğraf makinesine bakmaları nede- niyle türbelere ilişkin bir ölçek duygusu vermek amacıyla özel olarak kompozisyona yerleştirildik- leri değerlendirilmelidir. Dolasıyla bu fotoğraflar II. Abdülhamid’in Batılı hükümdarların resim ve heykel ile yaptık- ları gibi kendi köklü geçmişinin görsel propagandası ve bu geçmişin yansıması olan maddi kültür öğelerini vurgulama çabası olarak okunmalıdır. Görsel 19: Yavuz Sultan Selim Türbesi’ndeki bir çinili duvar. Abdullah Biraderler, 1880-1893 (Library of Congress Online Catalog, [29.11.2017]) Görsel 20: Bursa’daki Cem Sultan Türbesi’nin içi ve mihrabı. Abdullah Biraderler, 1880-1893 (Library of Congress Online Catalog, [29.11.2017]) Yukarıdaki görsel 19’da da görüldüğü üzere sayıca daha az olan iç mekân fotoğraflarında sandukaların gösterilmemesi yine Batılı izleyiciye ‘mistik’ çağrışımlar yaptıracak Oryantalist figür temsilinden kaçınıldığını göstermektedir. Gösterilmeyen bu figürlerin yerine görsel 20’de olduğu gibi iç mekân fotoğraflarında çinilere, bezeme ve süslemelere yer verilmesi türbelerin gerçekçi ve nesnel yansıtılmasına yönelik bir çabadır. Böylece maddi kültür öğeleri olarak türbelerin Batılı izleyici zihninde daha tarafsız ve gerçek anlamıyla bir mimari eser olarak kodlanması amaçlan- maktadır. Eski Eser ve Anıtlar Eski eserlerin sahipliği ve bu eserlerin sağladığı meşruiyet olgusu bugün olduğu gibi 19. Yüzyıl’da da devletlerarası sorunlarda önemli ağırlığı olan bir konudur. Dolayısıyla bir devletin toprakları üzerindeki tarihi eserler ve yapılar yoluyla kendinden önceki geçmişe sahip çıkması ve bu geçmişi kendi tarihi ile sentezlemesi kendine özgü politik ve kültürel yönleri olan bir durumdur. Çelik (2016)’e göre bir bilim olarak kabul gördüğü 19. Yüzyıl’ın son yıllarında ve 20. Yüzyıl’ın başlarında arkeoloji, devletlerin meşruiyet arayışları ve güç mücadelelerinde etkili bir araç haline gelmiştir. Bu yüzden tarihi eserler ve yapılar üzerindeki sahiplik ve kültürel hak iddiaları Osmanlı Devleti ve Batı devletleri arasında politik çekişmelerin de odağında yer almıştır. II. Abdülhamid

RkJQdWJsaXNoZXIy NzMzNDcy