Mizah-Fıkra ve Katmerli Fıkralar

422 Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı “mizah” “eğlendirmek, güldürmek ve birine bir davranışı incitmeden takılma amacını, ince alay, humor” (58), Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü’nde “latife, şaka”. Görüldüğü gibi mi- zah tarifinde de ortak bir görüş oluşturulamamaktadır. Bergson, mizahı sanatla hayat arasında bir yere oturtur (Usta, 25). A. Koestler yaratıcılı- ğın kesin sınırlarla birbirlerinden ayrılamayan bilim ve sanatla birlikte üç alandan biri sayar (Usta, 25). Morreal ise “Mizah, bir sanattır. Mizahtan alınan zevk, aynen sanatta olduğu gibi estetik bir deneyimdir.” der. Ona göre bir şeyden estetik zevk almak için günlük yaşamın kaygılarından uzaklaşmak ve o şeye yalnızca zevk almak için yaklaşmak gerekir. Mizah bir sanattır. Mizahçı da aynen sanatçı gibi nesneleri yeni bir biçimle görmemizi sağ- lar. Bu yüzden nesneleri ve olayları farklı bir bakış açısıyla görür ve gösterir (Usta, 26). Çiğdem Usta, kitabında mizahı çeşitli sanatlarda söz sahibi bir üslup olarak değerlendirir (Usta, 26). Edebiyatta mizah ise çeşitli araştırıcılar tarafından edebi tür (A. Sırrı Levent, Kenan Ak- yüz), edebiyattaki türlerin içinde var olan bir anlatım biçimi (Muzaffer İzgü, Mehmet Narlı) şeklin- de tanımlanmıştır. Diğer taraftan mizah ve gülme ilişkisine gelince her gülüş mizah değildir. Muhataba hoş görünmek için yapmacık bir gülüşte mizah yoktur. Diazot monoksit koklandığındaki atılan kah- kaha da mizah değildir. Sonuç olarak gülme ve mizah birbirleriyle ilişkili fakat farklı kavramlardır. Mizah gülmeyi sağlayan unsurlardan sadece biridir (Usta, 28-29). Raskin, gülme ve mizahı anlamak için üç unsur arar. Bunlar insan, insan davranışları ve kültürdür. Yani mizah toplumsal bir olgudur. Bütün bu görüşler elbette tartışılmaktadır. Ancak bir başka bir konuya geçmek istiyoruz. Günlük hayatımızın vazgeçilmezlerinden fıkralardan söz edeceğiz. Dilimizde “fıkra” kelimesi Arapçadan ödünç alınmış kelimelerdendir. Değişik birkaç an- lamda kullanılmaktadır. Büyük Türkçe Sözlük’te “omurga kemiği, bir makale ve yazının ayrıca bir bahis teşkil eden, öncesi ve sonrasından ayrılabilen parçası, kanun ve ilim kitaplarında bend, madde, küçük bir hikâye, kıssa.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Ancak gazetecilikte, köşe yazısı anlamı bu açıklamada mevcut değildir. Günümüzde yaygın kullanış “sözlü halk edebiyatına ait bir tür”dür. Bu anlamı XIX. yüzyılda kullanılmaya başlanmış ondan önce aynı anlamda DivanüLü- gati’t-Türk’te “kuğ” veya “külüt” kelimeleri fıkra karşılığı kullanılmış, sonraki yüzyıllarda “latife, nükte, şaka, teselleme, hikâye vb.” kelimeler bu anlamda kullanılmıştır. Bu terimler içinde yazılı kültürümüzde en yaygın olarak latife ve çoğulu olan letaif terimleri tercih edilmiştir. Hatta fıkraların toplandığı mecmualara da letaif denmiştir. Fıkranın tanımı ile ilgili olarak da bilim adamları değişik tanımlar yapmışlardır. Pertev Naili Boratav fıkrayı doğrudan tarif etmez, fıkranın özelliklerini sayarak tanıtmaya çalışır. Boratav bu özellikleri şöyle sıralamaktadır: “…bu kümedeki anlatılar fıkra, latife, nükte ve birçok hallerde de hikâye deyimiyle gösterilir. Bunlarda kısaca yoğun bir anlatım tekniği uygulanmıştır. Bu anlatıların kısalıklarından başka, uzun masallardaki tekerleme tipi anlatım kalıplarına başvurulmasıyla da

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2