Nasreddin Hoca Fıkralarında Ölüm ve Öte Dünya Algısı

377 Nasreddin Hoca Fıkralarında Ölüm ve Öte Dünya Algısı Türk Halk Edebiyatı Bir gün Hoca, balta ile ceviz kırarken bir ceviz sıçrar, uzağa gider. Hoca, onu arayıp bulamayınca: “Bu dünyada ne hikmetler var? Sadece insan değil, ceviz bile ölmek istemi- yor!” der. (Özkan 1999: 266) Fıkrada, insanın ölüme karşı olan korkusunu, ölümden kaçan ceviz ile benzeştiren Nas- reddin Hoca, varlık ve yokluk arasındaki o ince çizgide nasıl dans ettiğimizi mizahla yakalayarak bizlere sunar. Saint Augustine, “İnsanın gerçek benliği ancak ölümün karşısında doğar.” der. İnancın derinliğini ifade eden bu sözler âyet-i kerîme’de “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” şek- linde ifade edilir. Nasreddin Hoca bir gün, hasta yatağında ziyaretçi kabul ederken ölüm kaygısını dile ge- tirmeye çalışır: İnsanlık hali, Nasreddin Hoca bir gün hastalanır. Eş dost, konu komşu onu ziyarete gelir- ler. Hem hâl hatır soracaklar, hem de geçmiş olsun diyeceklerdir. “Geçmiş olsun Hocam.” “Neyin var Hocam?” Hoca ziyaretçilerin hal hatır sormalarından memnundur; sorularına yine Hoca gibi cevap verir: “Sormayın komşular, sapasağlam ölüyorum.” (Sakaoğlu 2005: 133) Ölümün kimi beğenip seçeceği bir muammadır. Ölüm, bazen genç, sağlıklı, bazen de yaşlı ve hastalıklı kimi beğenirse, onu acımasızca alıp beraberinde götürür. Fıkrada Nasreddin Hoca, hayatlarımızın bu ironik anını kelimelerle resmeder. Bedensel olarak sağlıklı olduğu halde bir anda yatağa bağımlı olarak hasta psikolojisini yaşayan Nasreddin Hoca, ölümü hatırlayarak sıranın kendisine geldiğini “Sapasağlam ölüyorum.” sözleriyle ifade eder. Bu dünyaya gelen her insan, “Ne zaman öleceğiz?” , “Ölüm nasıl bir şeydir?” sorularına cevaplar arar. Nasreddin Hoca da ölmüş adamın nasıl anlaşıldığını eşine ve arkadaşına sorarak merakını gidermeye çalışır. Konu ile ilgili fıkralardan birisi şöyledir: “Bir gün Hoca karısına: “Ölmüş adam nasıl belli olur?” diye sorar. Karısı da: “Eli, ayağı soğur, ondan bilinir.” der. Bir gün zavallı Hoca, dağda odun ke- serken eli ayağı tutmayacak derecede üşümüş. “Ben öldüm.” diye kendisini bir ağacın dibine bırakıvermiş. O esnâda kurt- lar, Hoca’nın eşeğine musallat olup yemeğe başlamışlar. Bîçâre Hoca, güçlükle olduğu yerden başını kaldırabilip: “İyi buldunuz sahibi ölmüş eşeği!” demiş. (Arslan-Paçacıoğlu 1996: 57) Fıkrada ilk olarak dikkatimizi çeken ölmüş insanın nasıl anlaşıldığına dair çekilen kay-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2