Nasreddin Hoca Fıkralarında Ölüm ve Öte Dünya Algısı

378 Ebru ŞENOCAK T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı gılardır. İnsanoğlu, ölüm anında fiziksel olarak ne hissedeceğini, nasıl öleceğini sorgulayarak kaygısını azaltmaya çalışır. Nasreddin Hoca da, ölen insanın nasıl anlaşıldığını eşinin, “Eli, ayağı soğur.” sözleriyle kurgulamaya başlar. Halk arasında ölümü çağrıştıran fizyolojik belirtiler kişinin “Bedeni soğumaya başlarsa, iştahı birdenbire açılırsa, bedeni sararır ya da morarırsa, bedeni şişerse vb. gibi” şekillerde görülür. (Örnek 2014: 290) Bir gün odun kesmeye giden Nasreddin Hoca, eli ayağı soğuyup üşüyünce öldüğünü sanarak kendisini ağacın dibine bırakıverir. Ölüm her an bizimledir. Fiziksel olarak dünyadan ayrılışın zorluğunu düşünerek kaygı ve korkular yaşa- yan insanoğlu, nefsini öldürmediği sürece ölüp ölüp dirilmeye mahkûmdur. Fıkrada ikinci olarak dikkatimizi çeken öldükten sonra sahip olduklarımıza ne olacağı kaygısıdır. Koruyup kollamak zorunda olduğumuz şeyler/kişiler, hayat mücadelemiz yarım kaldığında savunmasız kalacaktır. Nasıl ki sahipsiz bir ev, bakım olmayınca yıkılır, Nasreddin Hoca’nın eşeği de sahipsiz kalınca kurtlara yem olur. Halk arasında bu tecrübeler “Ölenin karısını, kalkanın yerini kaparlar!” şeklinde ifade edilir. Konu ile ilgili benzeri bir fıkra şöyledir: Hoca bir gün bir inandığına sormuş: “Bir adam ölünce hali ne olur?” diye. Adam: “Ne olacak” demiş, “Eli, ayağı donar, her yanı buz kesilir!” Aradan birkaç gün geçtikten sonra dağa odun kesmeye gitmiş. Kış vaktiy- miş, bir tipi, bir bor derken eli ayağı soğuktan tutmaz olmuş, buz kesilmiş… Adamın lafı aklına gelince: “Ben herhalde öldüm!” diyerek boylu boyunca yere uzanmış… Beklemiş, beklemiş, bakmış ki bir şey olduğu yok, bari,” diye düşünmüş, “Kalkıp karıma haber vereyim, duyan konu komşu gelip benim cenazemi kaldırsın.” Doğru eve gidip kapıyı açan karısına: “Karı,” demiş. “Ben filan yerde öldüm, konu komşu, hısım akrabaya haber ver, gelip benim cenazemi kaldırsınlar.” Dönüp, yere yattığı dağa gitmiş. Ardından karısı da bağırıp yedi mahalleyi birbirine katmış. Gürültüyü duyan koşup gelmiş. Bunun sebebinin ne olduğunu so- runca rahmetlinin karısı şu cevabı vermiş: “Zavallı öldü!” “Peki,” demişler. “Nerede, nasıl, kim verdi bu acı haberi?” Kadın saf saf: “Zavallının,” demiş. “Kimi kimsesi yoktu ki öldüğünü kendi ayağıyla gelip kendisi haber verdi!” (Tokmakçıoğlu 2004: 246-247) Fıkrada, ölüm anında nerede ve ne durumda olacağımız, cansız bedenimizin sahipsiz or-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2