Nasreddin Hoca Fıkralarında Ölüm ve Öte Dünya Algısı

383 Nasreddin Hoca Fıkralarında Ölüm ve Öte Dünya Algısı Türk Halk Edebiyatı Fıkrada dikkatlere sunulan, kendisini aklıyla üstün tutmaya çalışan âciz insanın ironik ya- şamıdır. İnsanoğlunun, “Ölümden sonraki hayat nasıldır?”, “Kabirde Münkir ve Nekir ile baş başa kalırsam ne yaparım?” şeklindeki sorularına aradığı cevaplar, ölümden sonraki hayata dair kaygı ve korkularının ifadesidir. Ağlayarak damlalar halinde toprağına düştüğümüz bu yokluk âlemin- den, ne zaman ve nasıl öz vatanımıza uğurlanacağımız şeklindeki düşünceler, hepimizin korku dolu trajik sonunu ilgilendirir. Nasreddin Hoca, hayatlarımızın bu tezatlarla dolu anını, insan ak- lının komik ve kaçış yollu ürettiği geçici çözüm önerileriyle mizahlaştırır. Münkir ve Nekir’in eski mezarı görüp kendisinden sorgu suali yapılmış diye hesap sorulmayacağını düşünen Nasreddin Hoca, ölümden kaçışın mümkün olmadığını bildiği halde ölümle apaçık alay eder. Çünkü sonuçta kazanan hep ölüm olacaktır ve onunla iyi geçinmenin faydası da yoktur. Bu yüzden kendimizi ölüme karşı hazırlamak ve psikolojik olarak üstün kılmak en iyi çaredir. Nasreddin Hoca, fıkralarında, ölümün nasıl bir şey olduğunu, ölümden kaçışın mümkün olup olmadığını, kabir azabını, insanoğlunun korku, kaygı ve mizah kavramlarıyla buluşturarak açıklar. Pişmanlıkların ve keşkelerin artık fayda etmediği, adaletin hüküm süreceği bu zamana gelmeden önce tedbir alınması gerektiğini hatırlatır. c. Ölüm kaygısından kurtuluş yolları Ölümden kaçış mümkün olmadığına göre ölümün olumlu taraflarını düşünmek aslında ölüm korkusunu yenme, sevdiklerini kaybedişin üzüntüsüyle baş etmenin en güzel yoludur. Halk arasında “Ölüm kurtuluştur” , “Allah kurtarmış” , “Çekene de bakana da zor” , “İyi ki ölmüş” , “Allah sevdiği kulu yanına erken alır” , “Ölüm Allah’ın emri” vb. gibi sözler, ölümün iyi/katlanılabilir taraf- larını düşündürmekte, ölüm karşısında insanı güçlü kılmaktadır. Nasreddin Hoca fıkralarında da sıkıntıda olanın ölerek kurtulması, çeken hastanın ölümle şansının döndüğünün belirtilmesi vb. gibi örnekler ölümün varlığını sevdirme açısından dikkate değerdir. “Ruh, kendi kendisiyle kaygı olarak ilişki kurar. Kaygı kendisinden uzaklaştı mı bu iliş- kiyi kuramaz; kendisini, kendi dışında kaldığı sürece ele geçiremez.” (Kierkegaard 2004: 36). Nasreddin Hoca da ölümlü gerçeği düşünerek kendiliğimizi daha yakından tanımamız ve yolun sonunda geç bir pişmanlık yaşamamamız için ölümü, fıkralarında hatırlatmayı ihmal etmemiştir. Ne de olsa her sonda yeni bir başlangıç yatmaktadır. “Bizi aşkınlık problemiyle sarsıcı bir şekilde karşı karşıya bırakan ölümlülüğümüzdür. Ölüm gündelik ve dünyevî değildir. Ölümde dünyevîliği aşan, bizi kozmik varlıkla ya da varlığımızın kozmik “ne”liğiyle yüz yüze getiren bir yön vardır.” (Tura 2002: 116). Bu yüzden ölümün insanı derinden etkileyen “yok oluş” kaygısı “hiç”liği, onu alışılmışlıktan uzak, kutsal ve bilinmeyen “öte âlem” sonsuzluğuna ulaştırır. Bir gün ölüm gelecek ve bu dünyadan bizi koparacaktır. Halkımız bunu “Korkunun ecele faydası yok.” şeklinde ifade eder. Nitekim âyet-i kerîme’de de belirtildiği gibi “Her nefis bir gün ölümü tadacaktır .” Nasreddin Hoca, ölüm her aklından geçtiğinde sinirleri gevşeyip kendinden geçer. Fakat ölüm anı yaklaştığında ölüme bakış açısı değişmeye başlar. Konu ile ilgili fıkra şöyledir: “Nasreddin Hoca sağlığında ölümden pek korkar. Ölüm lafını bile etmez- miş. Fakat ölümüne sebep olan hastalıktan yatağa serilince telaş etmemiş. “İşte

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2