Sözlü Anlatımlar

8 1.3. Destanlar Anahtar Kelimeler: Destanlar Destanlar, benzer bir hikâye etme biçimi olan efsanelerden çoğunlukla şiir halinde veya nâzım formda söylenmeleri, ya da nâzım biçim esas olmakla birlikte aralarda nesir parçalar aktarmaları, birden çok kısım içermeleri, kişisel konuşmaların ayrıntılandırılması, zaman zaman karşılıklı şiirlerin yer alması ile ayrılır. Türkiye’de bu tür metinleri hafızalarında tutarak köy-köy, kasaba-kasaba, kahve-kahve gezerek aktaran destancılık geleneği mevcuttur. Destancılar, Türk dilleri konuşulan bölgelerde çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar. Destancı düz bir şiir aktarıcısı olabildiği gibi, sazıyla gezerek hikâyelerini müzikli biçimde de aktarabilir. Türk dilli bölgelerde bu tür anlatıcılar, kendi yarattıkları parçaları aktarmalarının yanında zaman zaman destanları da aktaran kişiler olan halk şairi, halk ozanı, âşık şeklinde de karşımıza çıkabilirler. Kırgızistan’da ise ünlü Manas destanını şiir formunda ve müzikalite ekleyerek aktaran Manasçılar vardır. Kürtçe konuşulan yörelerde şiirsel anlatımla kıssalar ve destanlar aktaran kişilere dengbej adı verilir. Destanlar, daha çok kahramanlık ve aşk hikâyeleri ile toplumda iz bırakmış çarpıcı olaylar üzerine kuruludur. Efsanelere (menkıbelere) nazaran, nâzım formda ya da müzik eşlikli olmalarının da etkisiyle, daha abartılı ve coşkulu bir anlatı geleneğidir. Destanlar, toplumun ortak belleğinin aktarıldığı ortamlar olarak değerleri ve saygı duyulması gereken bilgelik biçimlerini kuşaktan kuşağa aktarırlar ve söylendikleri dönem için bir kültürleme aracı olarak işlev görürler. Bu halleriyle halk nezdinde tarih yerine geçerler. Bu halleriyle birer bilgi aktarıcısıdırlar. Tarihsel, toplumsal ve ahlâksal değerinin yanında, estetik değer de içeren destanlar, yazı öncesi toplumsal hayatın ve sözlü edebiyatın en önemli yaratıları arasındadır. Destanların uzunluğu, çoğunlukla belirli bir hayat ve dünya görüşünün aktarılması yanında, kişiye dünyadaki ve toplumdaki yerini ve varoluşunun anlamını göstermesi bakımından içerdiği mesajların ağırlığına bağlı olarak değişir. Çok uzun destanlar vardır. Bu uzun metinlerin zevkle dinlenebilir kılınması için ölçülü şiir tarzında veya parçalı halde anlatılmaları âdettir. Âşıkların söylediği bestelenmiş şiirler genellikle irticalen yaratılmış eserlerdir ve destancılardan, bunun aksine, destanları değiştirmeden aktarmaları beklenir. Türk dilli toplumlar arasında önceleri İskendernâmeler ve Oğuznâmeler gibi arkaik anlatılar destan formunda aktarılırdı. Sonraları Dede Korkut destanı bu formda aktarılmıştır. Önceleri nâzım biçimde söylenmiş olması muhtemel bulunan Dede Korkut anlatısı, bir tür Oğuznâmedir ve sonradan nâzım formundan çıkmış, ancak konu ve içerik bakımından destansı niteliğini korumuştur. Leylâ ile Mecnûn , Kelile ve Dimne ve Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre gibi aşk efsaneleri de zaman zaman destan formunda söylenmiş efsanelerdir. Kaynak (Source): Boratav, P.N., (1941), “Destan, Roman ve Cemiyet”. Yurt ve Dünya, 2 (Şubat 1941). -------- (1931), “Türk Destanları Tetkikinin Bugünkü Vaziyeti ve Vardığı Neticeler”. Adsız Mecmuası , 1, 2, 3, 4. ---------, (1960), Tahir ile Zühre . İstanbul: Yeditepe Yayınları, 1960. Emiroğlu, K. ve Aydın, S., (2003), Antropoloji Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU2NTE2