Televizyon ve Yeni Medyada Yöresel Türk Yemek Kültürlerinin Yeniden Üretimi

402 Prof. Dr. Gülcan SEÇKİN - Doç. Dr. Hüseyin ÇELİK T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı çeve, tarih, ekonomi-politik, sosyoloji, vb. bilim dallarının disiplinler arası ya da disiplinler buluş- ması gibi yaklaşımlarla bu çözümlemeye katkıda bulunmasını gerektirir. Maddi hayat ve kültürün bir unsuru yiyecek, mutfak, beslenme-pişirme kültürü gibi toplumsal hayatın kısmî bir gerçekliği üzerine düşünmek, bu kısmi gerçekliğin bir şeyleri açığa çıkaracağını kabul etmek, tam da bunu ummaktır. Başka bir şekilde söylenirse, “her araştırma er ya da geç toplumun, “insan”ın veya dünyanın genel bir kavranışına bağlanır. Yöntemsel olarak aykırı biçimde, bütünden ve küresel- den yola çıkılmasa da sonunda bir bütünlüğe varmak gerekir. Şu halde gündelik hayatın herhangi bir kısmi gerçeğini kavramak, çözümlemek ya da açıklamak sonunda toplumsal bütün ölçeğinde kavrayışları ve değerlendirmeleri gerektirir. Bir tarihçi için toplumsal gruplara, sınıflara, ülkelere, dönemlere göre insanların yeme pra- tiklerini, beslenme tarzlarını, ne yediklerini, nasıl yediklerini, yiyeceklerini nasıl temin ettiklerini, nasıl ürettiklerini, ekonomik, sosyal, dinsel çerçeve içinde nasıl biçimlendiklerini, sofraların nasıl kurulduğu, kap kacakların toplumsal tabakalara göre nasıl farklılık gösterdiğini bilmek önemlidir. Ve en önemlisi bütün bu yeme içme kültürüne ait en küçük şeyleri dahi belirleyen bir üslup vardır. Bugünkü modern gündelik hayat ise bu tür bir üsluba duyulan nostalji ve inatla üslup aranması gibi özellikleriyle öne çıkar. Eski üslupları kullanmaya çalışma çabaları bolca izlenir. Kuşkusuz geçmiş toplumları anlamak için ayrı evi, mobilyayı, kıyafetleri, beslenmeyi ayrıştırmamak uygun olur. Ancak bugün tam da ürün ve sermaye piyasasının yaygınlık kazanmasıyla her şey bu baskın kültür tarafından belirlenir olmuştur (Lefebvre, 2007). Modern gündelik yaşamda, küreselleşme yerel kültürleri seçmeci biçimde metalaştırmış ve kültürlerin çözülmesinin ardından bakılmıştır. Gündelik hayat diyalektik bir etkileşimdir. 1980’ler Türkiye’si toplumun tüketmeye doğru yol aldığı, taze bir heyecanla koştuğu yıl- lardır. “O güne kadar üstüne dikilip biçilen modern kimliğin parçalanması sürecinde, Türkiye’nin Doğulu ya da taşralı yüzünü kültürel alanda yeniden keşfettiği, medyanın, reklamcılığın bir bolluk toplumu görüntüsü vermeyi başardığı yıllardır (Gürbilek, 1992).” Taşradan, kırdan gelip yerle- şen için modern şehir hayatının imkanlarını kullanma fırsatları doğmuş, kendi kültürel kimliğini yaşama, kendi yerliliğini, köylülüğünü, taşralılığını ifade ediş sürecine doğru bir gidiş, bir fırsatlar alanı açılmıştır. Ancak yine de bunu yaşama çabası eklektik bir biçimde gerçekleşmiştir. Hem yerel mutfaktan bir şey pişirilir, hem de dışarda fastfood yemek önemli bir faaliyet ve sosyalleş- me sayılır. Bir yandan Dallas izlenir, Sue Ellen saçı kestirilir, acılı ya da acısız arabesk dinlenir, köyden getirilen ürünler hem tüketilir ancak kentliliğin gözünden bakılıp bir yandan küçümsenir, sevinçle market ürünü benimsenir, vd. Her toplumsal katmanda maddi ve maddi olmayan mal ve hizmetlerin tüketici bireyleri, böylece dünyaya açılır gibi olur. Dahası medya ve reklamlar tutkulu bir biçimde herkes için bolluğa işaret eder. Piyasa, yüzeyselliği, gündelik hayatı estetize eder bir yaklaşımla, pazarladığı yeni mallarını satmanın fırsatlarına kavuşur (Gürbilek, 1992). 80’ler ve 90’larda bütün dünyada ve Türkiye’de de yatırımlar hizmet, finans ve iletişim sektörlerine kaydırılır (Eagleton, 2006). Türkiye’de gündelik hayat bu yeni çerçevede yapılandırılmaya diğer bir deyişle parçalanmaya, bölümlendirilmeye başlanır. İş, özel hayat, aile hayatı, boş zaman, alışveriş, ticari ve kısmen planlanmış eğlence örgütlenmesi, vb. Bu kültürel çözülme sürecinde geleneksel kültürün önemli bir bölümünü oluşturan yemek, mutfak kültürü de bu parçalanmadan, çözülmeden nasibini almıştır. Tüketim seçenekleriyle bolluk vaadiyle genişleyen piyasanın sıkı

RkJQdWJsaXNoZXIy NzMzNDcy