Türk Halk Edebiyatı

491 Sözlü Gelenekten Elektronik Ortama Halk Hikâyelerinde Anlatıcı Tipolojisi Türk Halk Edebiyatı Halk hikâyelerinin icrasında, hikâyenin kurmaca yapısı içinde var olan anlatıcı dışında, za- man zaman icracı anlatıcının da hikâyenin kurmaca dünyası dışında anlatıya eklemeler yaptığı, zaman zaman dinleyiciye açıklamalarda bulunduğu söz konusudur. Dış anlatıcı olarak adlandı- rılan bu anlatıcı tipi, televizyon sunumunda başka bir anlatıcı eklenmesiyle zenginleşmektedir. Epik tiyatroyu andıran bir yapı ile sunucu anlatıcı devreye girer. Böylece hikâyede üç ayrı anlatıcı söz konusu olur; anlatı içindeki anlatıcı, icracı anlatıcı ve sunucu anlatıcıdır. Bir televizyon prog- ramında âşıkların sanat icraları esnasında Âşık Şeref Taşlıova hikâye anlatıcısını takdim ederken şöyle seslenmektedir: “Gelenekte düğünler kırk gün olurmuş. Ne mutlu o insanlara. Şimdi azala azala inmiş yedi güne. Şimdi de inmiş bir güne. Şimdi de hemen bir nikâh salonuna gidiyor, geli- yor devletin memuru; aldım mı verdi mi, ayaküstü yolun açık olsun. Şimdi bu geleneğin içerisin- de ne vardı bu kırk günlük düğün geleneğinin içerisinde, yedi günlük düğün geleneğinde? Halk hikâyeleri vardı. Halk hikâyeleri bizim destanlarımızdır, ruhumuzdur, bizi bu güne getiren sanat şaheserlerimizdir. Gönül arzu eder ki bunlar dünyanın öbür ucuna ulaşsın, ulaşmıştır. Hikâye geleneğini de bizlere sunacak olan çok değerli yaşlı bir üstadımız var. Âşık Mevlüt İhsanî üstadı- mızdan dinleyelim. Buyurun üstadım.” Sunucu anlatıcının, gerekli açıklamalarından sonra icracı anlatıcı devreye girer ve anlatı- nın dışında, anlatı geleneğinin gerektirdiği kurallara uygun bir giriş yapar: Mevlüt İhsanî hikâyeye başlar: “Evet Cenâb-ı Hak vatanımıza birlik, dirlik, sağlık versin. Önce duam bu. Hikâyelerden önce, konuşmalardan önce biz düğünlerde hikâyelerden önce şöyle bir ufak döşeme yapardık. Ben çok kısa bir döşeme yaptıktan sonra çok da ufak bir hikâye anlatacağım. “Benim için cennet güldür vatanım” ayaklı şiirden iki dörtlük okuduktan sonra; Evet Türk milleti çocuğundan al büyüğüne kadar vatanını korumaya gayret etmiştir. Bu arada İstanbul’da padişahlar zamanında Murat Reis dünyayı keşfetmek için altı tane gemi doldurur yemek içmek, askere ne lazımsa. Asker hepsini alır yola çıkar. Murat Reis dünyayı keşfedecek, denizleri keşfedecek, vatanına ona göre bir haber getirecek. Gemiler hareket eder, üç ay beş ay dolanır, dünya haritalarını çizer, öyle bir yere gelir ki dalgalar Murat Reis’in gemilerin beşini kaybeder askeriyle beraber. Beşini kaybettikten sonra ekmek sıkıntısı, yemek sıkıntısı, su sıkıntısı…” (https://www.youtube.com/watch?v=g-_wRRHx9KQ) İcracı âşık, ihtiyaç duyması halinde, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi hikâye ve gelenek hakkında bilgi vermenin yanında toplumun yapısını da dikkate almak suretiyle kendi hayat felse- fesiyle de birleştirerek hikâyesini anlatmaya başlamaktadır. Âşık Reyhanî’nin, Diyarbakırlı Ali İzzet Hikâyesi’ni anlatırken anlatının girişindeki bilgiler, anlatım sırasında metnin içine girerek gerekli gördüğü yerlerde açıklamalar yapması, hikâyede dış anlatıcı olarak varlığını hissettirmektedir: “Halk Hikâyeleri, hikâye deyince olmuş veya olması kabil olan varlıklardan meydana gelir. İnsanlar tümüyle hekaye olacaklardır. Geçmişimize bir göz atarsak kederle, gamla, yiğitlikle, mertlikle dolu bir tarih çıkar karşımıza. Her branşta, her sahada hekâye vardır, yaşamak vardır, yaşayacak vardır, söylenecek vardır. Bu arada aklımıza geldiği kadarınca Diyarbakırlı Ali İzzet Hikâyesini anlatıyoruz.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2