Türk Sözlü Şiir Sanatında Kadın Yaratıcılığının Arketipleri

274 Doç. Dr. Behiye KÖKSEL T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Kadın yaratıcılığının önemi yüzyıllarca geri kalmış, yakın zamana kadar derlemecilerin er- kek olması böylece mesela âşık sanatı ile ilgili bir alan çalışması yapılacaksa yönelinen mekânın kahvehane ve düğün olması ev içi derleme faaliyetlerinin yetersizliğine sebep olmuş, kadınların halk şiirine katkıları anlaşılmamıştır. Buna toplumsal bakış açısının kadın sanatkârların kendi- lerini göstermelerindeki olumsuz etkisi de eklenmiştir. Kadınlar yüzyıllarca anonim halk şiirinin isimsiz sanatçıları olarak kalmışlardır. Âşık şiiri alanında son yıllarda değerli meslektaşlarımızın editörlüğünde hazırlanmış antolojilerde kadın sayısı son derece sınırlı olup yer verilenler de ço- ğunlukla 20. yy’a aittir. Ancak tarikat mensubu olanlarda, bilhassa Alevi-Bektaşi geleneğinde du- rum farklı olmuştur. Sazın ve deyişin ibadetin bir parçası olması ve Cemlere kadınların da iştiraki kadınların sanatçı kişiliğinin ortaya çıkmasında olumlu katkı sağlamıştır. Arketipler: Arketip, ilk örnek, prototip, gerçek örnek kelimeleri ile karşılanabilir, arketipsel yaklaşımda kollektif bilinçaltının incelenmesi söz konusudur. Bir diğer deyişle arketipler kollektif bilinçaltını yansıtırlar. Bireyin değil, toplumun hayalleri ve dolayısıyla toplumu şekillendiren or- tak bilinçdışının sembolleridir. Arketipsel yaklaşım, aslında kollektif bilinçaltı düşüncenin öncüsü olan Jung’a ait olup- gerçi Jung da bu terimin ilk olarak Platon’a ait olduğunu söyler- edebiyata ve halk edebiyatına da uygulanan bir yöntemdir. Jung’a göre arketip mitlerde kendini gösterir, bir arketipin tek bir biçimi yoktur ona göre. Bildirimiz Türk sözlü şiir sanatında kadın yaratıcılığının arketiplerini görmek olduğundan dişi nitelikli arketipler hareket noktamızı oluşturmuştur. Arketipi gizemli karanlığına gömmek, onu çevresindeki mitolojik kuşatma ile ölü far- zetmek, kültürel sürekliliği kesintiye uğratmak olur. Folklorun birçok alanı gibi sözlü sanatın yaratıcısının da eksik yorumlanması daha doğrusu yeterince anlaşılmamasını da beraberinde getirir. Jung’a göre “arketip insan ruhunun en yüce değerleri arasındadır, bu nedenle de tüm dinlerin Olympos’unda yerini almıştır. Arketipi değersiz olarak görüp bir kenara atmak büyük bir kayıp anlamına gelir. Yapılması gereken, bu yansıtmaları çözerek, içeriklerini istemeden kay- beden bireye geri vermektir.” 2 Konumuz özelinde baktığımızda bir destan anlatıcısının, ya da âşığın şamandan izler taşıması arketipin karanlık bir yerlerde kalmamış, unutulmamış olduğunu göstermektedir. Arketipi bir tek kalıp içinde göstermek mümkün değildir. Jung anne arketipinin tezahürlerinden bahsederken çok geniş bir yelpaze çizer: Anne, büyükanne, kayınvalide, üvey anne, sütanne, tanrıça, Hz. Meryem, Demeter, Kybele, toprak, orman, yeraltı dünyası, ay, tarla, bahçe, mağara, ağaç, v.s. Bu yaklaşımda annenin annelik özellikleri yanısıra dişilik özelliğinin de göz önüne alındığı görülmektedir. 3 Arketipsel bakış açısı psikoanalitik bir bakış olmakla birlikte mit, masal, destan, hikâye gibi metinlere uygulanarak bir nevi eserin mitolojik kodlarının çözümlenmesine yönelik olmaktadır. Bi- zim arketipsel bakış açımız metnin kendisine değil, yaratıcısına, sanatkârına yöneliktir. Arketipsel bakış açısına göre her şeyin bir ilk örneği vardır. Şamanlık kurumu ve kadın şaman: Kadın şaman, ağıtçı kadın, şifacı kadın, kadın âşık gibi sanatçı ve icracı kadın tiplerinin arketipidir. Kadın şaman, erkek şamanların şaman olarak taşıdığı özellikleri taşır, benzer şaman olma süreçlerinden geçer. Yaşadığı toplumda dinî-mito- lojik kimliği ve özel bir toplumsal statüsü vardır. Aslında şamanlıkta erkek ve kadın diye ayrım 2  Carl Gustav Jung, Dört Arketip, ( çev.Zehra Aksu Yılmazer), 2012, s.24, Metis Yay. 3  Carl Gustav Jung, a.g.e., s.22

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTc2