YAĞMUR RİTÜELİNDE SİMGELER VE BÜYÜ

272 Mevlüt ÖZHAN T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı inancından kaynaklanarak, sopa, tahta, asma çubuğu gibi ağacı simgeleyen cisimlerin de suyla birleştiğinde yeryüzü ve gökyüzü arasında bağlantı kurduğu, bu bağlantı sonucu yağmur yağma- sını sağlayacağı düşüncesinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Benzer bir uygulama pagan dönemde Yunanistan’da yapılır. Zeus rahibi, Lycaeus tepesindeki bir kaynağa bir meşe dalı daldırır, yüzü dalgalanan su gökyüzüne bir bulut gönderir, çok geçmeden yağmur yağardı (Frazer, 23). Anadolu kültürlerinde üreme ve bolluk adına yapılan törenlerde kilden yapılmış büyük cinsel organlar yere gömülüp sulanırmış. Bu yolla ülkeye bereket geleceğine inanılırmış (Çığ 2009, 24). Yağmur dualarında sopaların toprağa sokulması ve dibine su dökülmesi, çoban so- pasının suyun içine sokulması bu törenlerin kalıntısı olabilir. Mezarlıktaki kabirlerin birinden bir tahta parçası alınır, yaz, kış akan bir dere kenarına götürülür ve ortaklı (iki eşli) bir evden haber- leri olmadan aldıkları bir süpürge ile üzerine su serpilir ve çocuğu ölmemiş bir kimse tarafından götürülerek üç yol ağzındaki çeşme oluğuna bastırılır (Şerif 1940, 298). Üreme ve bolluk törenlerinde ağaçtan, kilden yapılan ve üremeyi simgeleyen erkeklik or- ganı tasvirlerinin gezdirildiğini biliyoruz. Toprağa saplanan, suya sokulan sopa üremenin simgesi fallusu, su yağmuru simgelemektedir. İkisinin birleşmesiyle oluşturulan büyü yağmur yağmasını kolaylaştıracak, doğanın canlanmasını ve bolluğu sağlayacaktır. Orhan Acıpayamlı, yağmur duasıyla ilgili incelemelerinde; taş, tahta, sopa, çoban değneğinin suya atılmasıyla kuru ağaç parçalarının, suyla temas ettirildiğini, bunların çevredeki susuz kalmış ağaçları simgelediğini, suyla temaslarının sağlanmasıyla temas büyüsü oluştuğu- nu, bir bütünün bir parçası üzerine yapılan etkinin derhal ve aynen bütüne geçer prensibinden hareket edilerek yağmurun yağacağının düşünüldüğü şeklinde açıklamaktadır. Taş, sopa, tahta, oklava, tabut, kemik, üzeri yazılmış hayvan kafatası kemiği ve insan iskeletinin suya atılmasının da aynı düşünceyle açıklanabileceğini belirtir. Sedat Veyis Örnek; bütün suya atma işlemlerini “ Yağmur ya da su ile şu yahut bu şekilde sempatik bir ilişkisi olduğu sanılan birtakım objelerin su ile temasa getirilip arzu edilen sonuca erişilmesinden ibaret” olarak yorumlar. Berkusky’nin, akan suyun canlı bir varlık olarak tasavvur edilmesi, onun da gıdaya ihtiyacı olduğu düşüncesinden hareketle, sulara; önce insanların, son- ra hayvanların kurban olarak atılması fikrini doğurduğu, giderek insan ve hayvan yerine onlarla ilişkisi olan yedek kurban fikrinin geçtiği, böylece bebeklerin ve bazı objelerin suya atılması gele- neğinin çıkmış olabileceği görüşünü, dayanak olarak gösterir (Örnek 1981, 100). Bir nesneyi, bir simgeyi suyun içine atma motifi değişik toplumların kültürlerinde de bu- lunmaktadır. Suya atılan şeyler genellikle kuklalarla simgelenir. Örneğin Romalı Vesta Rahibeleri on üç Mart’ta Tiber nehrine kuklalar atarlardı. Hint tanrıçası Kali, Ganj Nehrin’e kuklalar atardı. Silezya’da çocuklar, ölümü temsil eden bir kuklayı nehre atarlardı (Gaster 2000, 222). Bu uygu- lamalarda kuklalar, ölümün simgesi olarak suya atılır. Amaç ise ölümü çevreden uzaklaştırmaktır. Ülkemizde yağmur yağmadığı zaman yetişkinlerin teşvikiyle çocuklar, yağmur yağdırma törenleri gerçekleştirirler. Çocukların yağmur töreni kalıp olarak; toplanma, bir simgenin seçilmesi, bütün köyün gezilmesi ve toplu yemek şeklinde uygulanır. Simgeler bölgelere, göre değişiklikler gösterir. Anadolu'nun pek çok yöresinde yağmur yağdırma törenlerinde bez bebek bir sopanın ucuna takılarak gezdirilir. Kurçak, kourçak, kourşak, bebek olarak adlandırılan, bezden ve deği-

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx