YAĞMUR RİTÜELİNDE SİMGELER VE BÜYÜ

265 Yağmur Ritüelinde Simgeler ve Büyü Gelenek, Görenek ve İnançlar malarda dinsel eylemlerle (camiye gitme, dua etme, oruç tutma, kurban kesme, mevlit okuma, taşları okuma, at, koyun, köpek, eşek vb. hayvanların kafa iskeletine dua yazma), dinsel olmayan eylemler (elbiselerin ters giyilmesi, taş, tahta, tabut, sopa, toprak, hayvan başı iskeleti, ölü insan başı iskeleti veya kemiğinin suya batırılması veya atılması, ellerle yağmur taklidi yapılması, kukla bebeklerin gezdirilmesi vb.) bir arada yapılmaktadır. Ülkemizde yağmur duaları genelde köyün dışında bulunan ve kutsal sayılan tepe, mezar- lık, türbe veya ermiş mezarı, yatır, kutsal sayılan taş ve kayaların olduğu yerlerde yapılır. Halk arasında buralarının kutsal yerler olduğu inancı vardır. Bu mekânlar ve orada yatanlar, duanın Tanrıya iletilmesinde ve kabul edilmesinde simgesel bir katkı sağlamaktalar. Duaların, akarsu yanlarında yapılması ise suya duyulan özlemin ve kavuşma isteğinin simgesel olarak yansıtılması olabilir. Duanın, değirmenin yakınında yapılması, yağmuru simgeleyen su ile bereketi simgeleyen buğdayın bir arada olduğu yer olmasından dolayı seçilmiş olacağı mantığa yatkın gelmektedir. Yazımın bu bölümünde ülkemizdeki yağmur dualarında kullanılan objeleri tek tek ele alıp, geçmiş kültürlerdeki önemini, günümüze yansımasını, simgesel eylem olarak gerçekleştirilmesi sırasındaki inanç ve uygulamaları açıklamaya çalışacağım. Taş, yetişkinlerin yaptıkları yağmur dualarında mutlaka yer almaktadır. Taşın ilk insanın yaşamında önemli yeri vardır. Avcılık döneminde taş, avı yakalayabilmek için silah, parçalara ayı- rabilmek için keski olarak kullanılmaya başlanmış, sonraki dönemlerde değişik alanlarda yararla- nılan bir obje olmuştur. Bazı taşların gizli güçlerinin olduğuna inanılmış, bu güçlerinden doğaüstü olayların düzenlenmesinde, hastalıkların iyileştirilmesinde yararlanılmıştır. “ Mısır’da taşlar, mus- ka, tılsım olarak kullanılmış, uğur getireceğine (Tanyu,8), Hititler de Havaşi adı verilen taş kutsal kabul edilmiş, fetiş olarak saygı görmüştür (Tanyu,11). Orta Asya kültüründe de taşın sihri bir gücü olduğuna inanılmıştır. “Yada” adı verilen taşın sihirli gücünden yararlanılarak yağmur, kar, dolu yağdırıldığı, fırtına çıkartıldığı çeşitli kaynaklar- da açıklanmaktadır. Bahattin Ögel, Yada taşını, yağmur, kar, don getiren, geyiklerin başlarında, su kuşlarının kursağında, yılanlarda, öküzlerin karınlarında bulunarak elde edilen, koyu renkte, yumruk büyüklüğünde, üzerinde damar damar çizgileri olan, ele alınınca soğukluk hissedilen, sallayınca içinden sesler gelen, üç yıl sonunda zayıflamaya ve gücü geçmeye başlayan özellik- lere sahip bir taş olarak bilindiğinden söz eder. “ Yada taşını Türkler, bir nevi canlı bir varlık gibi kabul ediyorlardı “. Onlara göre Yada taşının kendine göre bir ısısı ve sesi vardı. Kendine göre şekilleniyor, canlanıyor ve ölüyordu” (Ögel, 275). Orta Asya’daki kavimlerin, Yada taşını ve bu taştan yağmur yağdırma sanatını nasıl elde ettiklerine dair anlatılan rivayetler var. Gerdîzî’nin, îbnü’l - Mukaffa’nın, (bir İran zerdüştü olup sekizinci yüzyılda yaşamıştır) verdiği bilgiye dayanarak anlattığı rivayete göre; Nuh, tufandan sonra dünyayı, oğulları arasında paylaştırmış, Yafes’e, Çin’e kadar Türklerin, Slâvların, Yecüç ve Mecüc’ün ülkeleri verilmiştir. Yafes; okuduğu zaman yağmur yağdıracak olan bir afsunu öğret- mesi için tanrıya dua etmiş. Afsunu öğrenince bunu bir taşa yazmış, bu taşı da unutmamak için boynuna asmış. Bu afsundan ne zaman yağmur isterse yağacak, taşı suya atar ve bu suyu hasta bir adama içirirse onun hastalığı geçecektir. Nüfusları çoğalınca Oğuz, Kalaç ve Hazarlar olarak ayrılmışlar, taşa sahip olmak için kavga etmişler ve taş Oğuzların elinde kalmış. Bir zaman sonra

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4MTgx