­ GAZLIGÖL EFSANESİ | Kültür Portalı

Gazlıgöl Efsanesi - Afyonkarahisar

Efsaneler

Bir zaman Batı Anadolu’da bir devlet kurulmuş. Gelişmiş, büyümüş, serpilmiş. Ege kıyılarından Afyon tarafında dek sınırları uzanır olmuş. Bu zengin ülkenin elbet kralı da zenginlemiş. Odalar dolusu altın, inci, yakut, zümrütün sahibi imiş kral. Ama tüm mutluluklar bir ara da gelmezmiş kişilere. Bunca zenginlik içinde yüzen kralın oğuldan, uşaktan yana yüzü gülmemiş.

Zaman geçip gidermiş. Kral gece gündüz bir evlat dileğinde bulunurmuş. Gel zaman git zaman Kralın bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Nur topu gibi bir kızmış. Güldüğü zaman yanağında güller açar, ağzından inci saçarmış. Bu suna gibi, turna gibi kızı sarayda salındıkça Kralın keyfi bir kat daha artarmış. Kral alabildiğine mutluymuş.

Ne olmuş, nasıl olmuş bilinmez, bir büyük dert saraydan bu neşeyi silmiş, süpürmüş. Neşe yerini üzüntüye, gülüş ağlayışa terketmiş. Nar tanesi, nur tanesi biricik kızda çıbanlar çıkmaya başlamış. İyileşmez cinsinden sulu çıbanlarmış bunlar. Zamanın hekimleri ne yaptılarsa iyileştirememişler. Çıbanlar gül gibi kızın bütün vücudunu sarmış. Kız çirkin ve acılı teninde vıcık vıcık yaralar belirmiş.

Bir yandan çirkinlik, bir yandan ağrılar, sancılar ve acıları o turna gibi kızın aklını başından almış. Saraya, sokaklara sığmaz olmuş. Yollara düşmüş. Ağlaya bağıra, dağ bayır demeden gezer olmuş. Dertli Kral ondan da üzgün ondan da dayanılmaz acılar içinde ağlar durmuş. Birkaç askerine kıza görünmeden gözcü olmalarını buyurmuş, kızı kurt kuş yemesin diye. Kız gider, gözcüler gidermiş.

Dedik ya Afyon taraflarının da bu topraklar içinde olduğunu, Afyon’un yakınında yöresinde sular çıkarmış. Otlar için de, sazlar içinde kaynayıp coşan sular... Kız ta oralara kadar varmış. Gece yatarak, gündüz yürüyerek. Gezisi yaz aylarına denk gelmiş ki iyice susamış. Zavallı taze biraz su içmek için, biraz serinlemek için su ararmış. Gazlıgöl Kaplıcaları'nın oralarda bulunuyormuş. Görmüş yeşilliği, suyu görmüş, koşup gelmiş, suyun çevresindeki bataklığa bakmadan suyun ta gözüne dek gitmiş. Ellerini çamurlu suyun içine sokmuş. Eğilerek kana kana su içmiş.

Aaa o da ne? Suyun dokunduğu yerlerden bir tatlı gıcıklanma, bir sancı kesilme, bir hoşlanma, bir huzur, bir sükun yayılmış vücuduna. Deli kız atıvermiş boylu boyunca kendini suyun içine. Beklemiş, beklemiş. Sudan çıkmış, oracıktaki bir yere uzanıvermiş. Günlerdir uyku görmeyen bu gencecik çiçek deliksiz ve derin bir uykuya varmış. Gözcüler onu uzaktan, görünmez yerlerden beklemişler, gözlemişler.

Kız uyanmış, kendinde ağrı, sızı duymamış. Çıbanlarına bakmış, onlar da kuruma görmüş. Deli kız bütün isteği ile suya yeniden atlamış. Onu çıldırtan ağrılar kesilince kızın aklı da başına gelmiş. O suyun başında bir hafta kalmış. Bir hafta sonra çıbanları iyi olmuş, yaraları kapanmış. Yine ayın on dördü gibi kız olmuş. Kendi kendine sevinirmiş. Suyu ayna yapar güzelliğinin yeniden geldiğini gördükçe ne yapacağını şaşırmış. İyileştiğini gören gözcüler yanına gelmişler. Kız gelenleri tanımış. Onlara aklında kaldığı şeklinde anlatarak. Sart Kenti'nin yolunu tutmuşlar.

Gecesi gündüzü birbirine karışan yaşlı baba kızını eskisi gibi görünce şaşırmış. Kızını kucaklamış ve sormuş:

  • -Hangi Hekim iyileştirdi seni? Tez söyle onu hekimbaşı yapayım.
  • -Beni Hekim değil, ülkende çıkan bir su iyileştirdi baba.
  • -Tez bir hamam yapılsın. Gelen geçen dertlilere derman dağıtır. Dizi ağrıyan, böbrekleri ağrıyan, beli ağrıyan gelir oraya, iyiye döner gider.

Yalnız bu gelen yolculara Krezüs’ün kızının bir diyeceği var:

  • -Gazlıgöle geldiğinizde en az benim kaldığımca kalın, bir haftadan az kalırsanız gücenirim.

Kaynak: Şu Bizim Belde/Mehmet Saffet Devrim

Görüntülenme Sayısı : 20170    Eklenme Tarihi : 21 Temmuz 2014 Pazartesi    Güncellenme Tarihi : 14 Aralık 2020 Pazartesi