­ SÖĞÜTLÜ KÖYÜ BALIKLI GÖL EFSANESİ | Kültür Portalı

Söğütlü Köyü Balıklı Göl Efsanesi - Erzurum

Efsaneler

Bilindiği üzere ülkemiz Avrupa ve Asya’nın tam orta yerinde oluşu dolayısıyla muhteşem denilebilecek bir coğrafi konuma sahiptir. Bu bakımdan da ülkemiz tarihsel zenginlik olarak çok farklı avantajlara sahiptir. Tarihsel süreç içerisinde eski Pagan Dönemi inançlarından, Hıristiyanlığa, Museviliğe ve İslamiyet’e kadar çeşitli inanç biçimlerine dair pek çok iz bulunmaktadır ülkemizde. Tarihsel kayıtlara göre bu inanç biçimleri içerisinde birbirine benzer ögeler de olabilmekte, sözgelimi balıklarla ve balık kültü ile ilgili olarak başta Şanlıurfa Balıklı göl efsanesi olmak üzere bir çok başka ilimizde de -Erzurum, Kütahya, Erzincan, Sivas ve Malatya gibi – bu anlamda söylenceler ve bu söylencelere ilişkin mekânlardan söz edilmektedir.

İşte bunlardan biri de Erzurum’da Söğütlü Köyü'nde bulunan ‘Balıklı Göl’ ve bu göle ait söylencedir. Hakkında birçok söylence olan Erzurum Balık Göl Efsanesi ise Prof. Dr. Bilge Seyidoğlu’ndan nakledilen rivayete göre Anadolu’nun fethi sırasında fethe katılan Türk akıncılarının bu bölgede yer alan bir kaynakta su içerken arkalarından vurularak şehit oldukları ve suya düştükleri sırada Allah’ın izniyle küçük balıklara dönüştükleri yolundadır. En başat rivayet budur.

Bununla beraber bugün için bir açık hava müzesi haline getirilerek korunan balıklı gölün bir başka özelliği ise gölün bir diğer gizemini oluşturmaktadır. Bu da gölde bulunan ve kaynağı bilinmeyen suyun Erzurum’un sert kış iklimine rağmen hiçbir şekilde donmaması ve yapılan ölçümlere göre 18 dereceyi sürekli muhafaza ediyor oluşudur. Hakeza temizlik için boşaltıldığında dahi gölün suyunun sürekli yükseldiği de bir diğer hayret verici özelliği olarak kaydedilmiş durumdadır.

Gölün çevresindeki kayalıkta yer alan dilek taşlarına halk yoğun ilgi göstermektedir ve rivayete göre burada tutturulmak istenen küçük taşlar tutturuldukları yerde durursa dileğin gerçekleşeceğine, düştüğünde ise dileğin gerçekleşmeyeceğine işaret olarak sayılmaktadır. Balıklı Göl ile alakalı bir diğer ilginç detay ise Söğütlü Köyü'nde hemen hemen hiçbir romatizma hastasının olmayışı…

Yaz, kış gölde yüzen balıkların sırtlarında bulunan kızarık lekeler ise Balık Göl efsanesine başka bir boyut katmış durumdadır. Bu yüzden de bu gölde balık tutulmuyor ve bir şekilde ölen balıklar ise gölden alınıp gölün yakınındaki özel bir yerde defnediliyorlar.

RİVAYETLER

Balıklı Göl Konusundaki hemen bütün rivayetlerin alındığı Bilge Seyidoğlu’nun ‘’Erzurum Efsaneleri’’ kitabına göre; söylenceye esas teşkil eden temel rivayet şöyledir.

  • Söğütlü Köyü, bağlı bulunduğu Ilıca Bucağı’na 7 kilometre, Erzurum'a 15 kilometre uzaktadır. Yaz mevsiminde piknik yeri olan burada, Urfa'daki İbrahim Peygamberin ateşe atılması sonucunda oluşan göle yakın bir özellik taşıyan 250 metreye yakın küçücük bir göl vardır. Köyün-batı ucunda bulunan göl, ilkin bir evmiş. Bir çobanın yaşadığı kulübeye yakın bir ev. Çoban koyunları güder, hanımı da ibaretini yapar ev işleri ile uğraşırmış. Daha çocukları bile olmayan bu genç çift, çok dindar kişilermiş. Çobanın hanımı o yaşa değin hiçbir erkeğe görünmemiş. Günün birinde bir fakir gelip Allah rızası için ondan ekmek istemiş. Kadın "Allah rızası" sözünü duyunca dayanamamış fakire ekmek ve bazı yiyecekler vermiş. Kocası da ermiş kimse olacak ki kadının namahreme göründüğü ona ayan olmuş. Akşam eve gelince kendisine söylemiş. Kadın olanları anlatarak fakirin sadece elini gördüğünü belirtmiş. Çoban: "Sen madem Allah'ın emirlerine bu kadar uyuyor, onun gösterdiği yoldan ayrılmıyorsun, Allah Rızası için kendini bu tandıra at." demiş. Kadın hemen kendisini yanmakta olan tandıra atmış. O anda alevler yükselmekte olan tandır kuyusu bir göl haline dönüşmüş. Buna dayanamayan kocası da atmış kendini peşisıra. İkisi birden bu gölün içinde balık oluvermişler. Bugün gölde bulunan iki renkli balıklar o zamandan beri çoğalıp gelmişler.

Göldeki bu balıklara kimse dokunmaz, daha doğrusu dokunamaz. Onlara zarar verenlerin mutlaka cezalandırılacaklarına inanılır. Yaşlıların anlattıklarına göre, Ruslar işgal için buraya geldikleri zaman balıkları tutup pişirmeye kalkışmışlar. Tavada kızartırken, balıklar birer birer atlayıp göle düşmüşler. Göldeki bazı yaralı balıklar, onların torunları olarak kabul edilir. Ayrıca bir rivayette ise 35- 0 yıl kadar önce pikniğe gelenler balıklardan pişirmişler. Dönüşte arabaları devrilmiş hepsi ölmüş. 

Bilge Seyidoğlu’nun çalışmasına aldığı diğer önemli rivayetler ise şöyle;

  • Erzurum’un Ilıca Nahiyesi Söğütlü (Balıklı) köyünün efsanesi şöyledir. Efsaneye göre köy bir kom halinde kurulmuş. Bu köyün sahibi de iki kardeşmiş. Bu kardeşlerden küçüğünün karısı çok güzelmiş. Bu kadın bir gün hamur yoğurur, ekmek pişirmeye karar vermiş.Sırada kapıya bir dilenci gelir bir şeyler ister. Kadın dilenciye bir şeyler verirken elleri hamurlu olduğu için acele ile yüzünü örtemez. Dilenci kadının güzel yüzünü görünce kendinden geçer sonra kadına and verir ve ‘’Allah rızası için şu güzel yüzünü öpeyim.‘’ diye yalvarır. Kadının Allah a inancı tam olduğu için dilencinin ‘’Allah rızası için’’ demesine dayanamaz ve yüzünü bir kere öptürür. Akşam olup, kocası eve gelince başına gelenleri kocasına anlatır. Sonra kocasına bir teklifte bulunur; "Şimdi ya beni öldüreceksin, ya da benden ayrılacaksın yahut da beni affedeceksin. Hangisini istersen onu seç razıyım." Adam bunları dinledikten sonra gider durumu ağabeysine anlatır. Ağabeyside kardeşine "Namusta mertlik mi olur? Sabahleyin kalkıp köyün yakınında bulunan kayanın altına girip büyük bir ateş yakarsın. Ateş iyice alevlendikten sonra hanımını da götürürsün ve ona Allah rızası için kendini ateşe at dersin. Eğer kadın kendisini ateşe atar ve ateş onu yakmazsa yaptığı işin Allah rızası için olduğunu anlarsın" demiş. Sabah olunca adam ağabeysinin dediğini dediklerini yapmış. Ateşi yaktıktan sonra karısına, "Allah’ını seversen kendini at" deyince kadın hemen ateşe atlamış. Ateş bir anda su olmuş ve kadın da bir balığa dönüşmüş ve suda yüzmeye başlamış. Ateş yanan yerin birden göl haline geldiğini ve karısının da balık olduğunu gören adam da kendisini suya atmış o da karısı gibi balık olmuş ve birlikte yüzmeye başlamışlar. 

Köylülerin anlattığına göre bu gelinin ve kocasının dönüştüğü balıklardan mütevellit balıklar mukaddes sayılmış ve hiçbir zaman avlanıp yenilmemişler. Başka anlatıya göre; Söğütlü Köyü Rus işgali altındayken, Rus komutan bu balıklardan askerlerine yedirir. Fakat bütün asker bir-iki gün içinde telef olup gider. Bir söylentiye göre ise, bu balıkların bir kısmı yeşil sarıklı birer asker olup harbe gitmişlerdir. Harpte yaralanıp gelenlerin, bugün göldeki yaralı balıklar olduğu hususunda halk arasında yaygın bir kanaat söz konusudur.

Bilge Seyidoğlu’ndan iki diğer rivayet;

  • "Erzurum’un Rus’lar tarafından işgal edildiği bir günde Rus ve Ermeni askerleri bu köyde bulunan gölün etrafında oturmuş bir yandan kendi kendilerine eğlenirken bir yandan da balık kızartıyorlarmış. Osmanlı ordusu ile alay ederek şu şekilde konuşuyorlarmış: “Eğer bu tavada kızaran balıklar canlanır suya atlarlarsa Osmanlı ordusu da canlanır.’’ Onlar böylece Osmanlılarla alay ederken aniden gökte şimşekler çakmaya başlamış askerler neye uğradıklarını şaşırmışlar, bu sırada tavada kızaran balıkların suya atladıklarını görmüşler. Bu hadiseden kısa bir süre sonra Osmanlı ordusu gelip işgal edilen yerleri kurtarmış. Balıkların üzerinde bugün bulunan yanık izleri de o zamandan kalmaymış. Bu köyün halkı balıkları mukaddes kabul eder. Balıkları kim yakalarsa onun başına Allah’tan büyük bir bela geleceğine inanılır. Bu göl ve civarı bir mesire yeri ve gençlerin dilek yeri olarak kullanılmaktadır. Balıkların yemi de halk tarafından temin edilmektedir."
  • "Bir gün, köyden bir adam gölde tuttuğu balıkları eve getirir ve karısına balıkları kızartmasını söyler… Kadın balıkları tavaya koyar ve kızarmaya başladığında, kızaran balıklar tavadan kaybolur. Adam ve karısı gördükleri durum karşısında hayrete düşerler ve kendilerini korkudan dışarıya atarlar ve göle kadar giderler. Kızartmaya çalıştıkları balıklar sırtları kızarık şekilde gölde yüzmektedirler. O günden sonra bu balıklar kutsal sayılır ve hiç kimse bu gölden balık tutmaz. Göldeki balıkların her birinin muhtelif yerleri yanık gibidir. Bunun tavadaki kızarıklıktan ileri geldiği söylenir. Hatta Urfa’da balık ölümleri yaşandığı sırada bu göldeki balıkların öldüğü söylenmektedir."

Balıklı Göl’de yaşayan balıklarla ilgili diğer halk söylenceleri ise şöyledir;

  • 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında gölde balık kalmadığı, harekâtın bitmesiyle balıkların ortaya çıktığı ve hepsinin yaralı olduğu anlatılan efsanelerden sadece birisidir.
  • Bir başkasında ise, bir adam tuttuğu balıkları kızartmaya başladığında, kızaran balıklar tavadan kaybolur. Adam gördükleri karşısında hayrete düşer. Korkudan göle kadar gider. Balıkların sırtları kızarmış şekilde yüzdüğünü görür. O günden sonra bu balıklar kutsal sayılır ve hiç kimse bu gölden balık tutmaz.

Derleme: Cemal Almaz, Şahin Torun / Erzurum İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Kaynak:

  • Bilge Seyidoğlu;  Erzurum Efsaneleri : Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı 1997 – 2018
  • Bilge Seyidoğlu;  Erzurum Efsaneleri : (Dergah Yay. Erzurum Kitaplığı 2018 Erzurum Büyükşehir Belediyesi Yayını)
  • İ.Hakkı Konyalı: Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi
Görüntülenme Sayısı : 26409    Eklenme Tarihi : 25 Nisan 2013 Perşembe    Güncellenme Tarihi : 30 Mart 2021 Salı