­ ÇAPGÖZ MASALI | Kültür Portalı

Çapgöz Masalı - Sivas

Masal

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Vakti zamanında fakir bir adam varmış. Adam öyle fakirmiş ki, bir gün oğullarını yanına çağırmış; Artık sizi doyuramam, gidin başınızın çaresine bakın, demiş. Çocuklar bu lafın üstüne evden çıkıp yola düşmüşler. Epeyce bir yol gittikten sonra iyi yetişmiş bir ekine rastlamışlar. Ekin öyle güzelmiş ki, bakmaya doyamamışlar. Meğer bu ekin bir devinmiş. Üç kardeş bundan habersizce ekini biçmeye başlamışlar. O sırada dev çıkagelmiş: "Bu ekin daha yetişmedi, ne diye biçiyorsunuz" demiş. Üç kardeş de şaşırmış. En küçükleri olan Çapgöz, çok akıllıymış. Hemen cevap vermiş: "Zaten biçimine az kalmış, sana yardımımız olsun diye düşündük" demiş. Dev bu sözü duyunca Çapgöz’den çekinmiş. Ona demiş ki: "Sana bir mektup vereceğim. Bizim eve götür hanıma ver. Onun vereceğini de bana getir."

Dev, kağıda bir şeyler yazıp Çapgöz’e vermiş. Çapgöz, kardeşlerini de alıp yola düşmüş. Yolda bir adama rastlamışlar. Çapgöz elindeki mektubu adama okutmuş. Dev diyormuş ki: “Mektubu getireni kes, pişir, buraya getir.” Çapgöz bunu duyunca orada mektubu hemen yırtmış, yerine de başka mektup yazdırmış. Demiş ki; “Ahırdaki emlik kuzuyu kes, bu mektubu getirenle gönder.” Neyse lafı uzatmayalım; Çapgöz kuzuyu pişirtip alıp gelmiş. Devin bu işe canı sıkılmış ama belli etmemiş. Kuzuyu hep birlikte yemişler. Dev, bu üç kardeşi akşam yemeğine davet etmiş. Onlar da kabul etmiş. Akşam olmuş, hep birlikte yiyip içmişler, yataklarına yatmışlar. Meğer dev bunların uyumalarını bekliyormuş. Gece bir ara yanlarına gelmiş: - "Çapgöz! Uyudunuz mu" demiş. Çapgöz de; - "Uzun oturuyorum" demiş. Dev, az sonra yine gelmiş. Aynı cevabı almış. Bunun üzerine yanlarına bir daha uğramamış. Derken sabah olmuş. O sabah üç kardeş de sağ-salim oradan ayrılmış, yola çıkmışlar.

Bunlar gide gide bir memlekete varmış. Padişahın sarayına işçi olarak girmişler. Çapgöz terzi, bir kardeşi seyis, bir kardeşi de uşak olmuş. Çapgöz’ün rahatı çok iyiymiş. Onun bu durumunu kardeşleri çekememiş, ortadan kaldırmak için çare aramışlar. Bir gün Padişaha; - "Padişahım, devin bir kemeri var ki, tam size göre, demişler." Padişah da; - "O kemeri bana kim getirebilir?" diye sormuş. İki kardeş birden; - "Çapgöz getirir Padişahım" demişler. Padişah, hemen Çapgöz’ü çağırtmış: - "Bak Çapgöz! Devin bir altın kemeri varmış. O kemeri bana getireceksin! Sana kırk gün müsaade. Ya kemeri getirirsin ya da kelleni yok bil" diye emretmiş. Çapgöz ne yapsın? Emir büyük yerden. Mecburen yola koyulmuş.

Gide gide sonunda devin evine varmış. O sırada ocakta bir kazan çorba pişiyormuş. Evdeki tuzun hepsini çorbaya aktarmış, dolu suları da boşaltmış saklanmış. Çorbayı yiyen devle karısı çok susamış. Doğruca su kaplarının başına koşmuşlar. Bir de ne görsünler; testiler kazanlar bomboş. Dev, karısını suya yollamış. Çapgöz de gizlice arkasından gitmiş. Devin karısı bir testiyi doldurup yanına koydukça, o da boşaltıyormuş. Dev karısı ne kadar uğraştıysa da bir türlü testileri dolduramamış. Canı sıkılmış, iyice daralmış. Belindeki kemeri çıkarıp çeşmenin taşına koymuş. Biraz dinlenmek için ağacın altına uzanmış. Çapgöz, kemeri kaptığı gibi saraya gelmesi bir olmuş. Doğruca Padişahın huzuruna çıkmış, kemeri vermiş. Kardeşleri olup bitene hayret etmişler. Bu sefer başka bir plan düşünmüşler. Bir gün Padişaha demişler ki; - "Padişahım, devin bir halısı var ki, dünyada eşi benzeri yoktur, tam size layık." Padişah, yine Çapgöz’ü çağırtmış: - "Devin halısını istiyorum. Onu derhal bana getireceksin! Yoksa sonunu sen düşün" demiş. Çapgöz, çaresiz, düşüne düşüne devin evine varmış. Bu sırada devin karısı halıyı silkeliyormuş. Ona yardım etmek istediğini söylemiş, kadın da kabul etmiş. Beraberce silkelemişler. Bir ara, devin karısı içeri girmiş. Çapgöz, halıyı sırtladığı gibi nehre doğru koşmuş, çabucak köprüden karşıya geçmiş. Dönüp arkasına bakmış ki, dev ile karısı köprünün öbür başında duruyor. Meğer dev sudan geçemezmiş. Çapgöz, bu baştan o başa deve bağırmış. - "Kuzunu yedim, kemerini, halını aldım. Daha edeceğim geride" demiş.

Hemen saraya gelmiş, halıyı Padişaha vermiş. Kardeşleri yine çok şaşırmışlar. Bu defa da padişaha demişler ki; - "Devin bir yatağı var ki, Padişahım tam size göre." Padişah, Çapgöz’ü çağırtmış, devin yatağını getirmesini emretmiş. Çapgöz, bir ağızlık bulmuş. Ağızlığın içine bit, pire doldurup yola düşmüş. Devin evine varmış, geceyi beklemiş. Gece olup da dev yatağa yatınca, ağızlığı yatağa üflemiş. Az sonra devle karısı kaşınmaya başlamış, bir türlü uyuyamamışlar. Sonunda kaptıkları gibi yatağı dışarı atmışlar. Zaten Çapgöz de bunu bekliyormuş. Yatağı sırtlandığı gibi Padişaha getirmiş. Padişah, buna da çok sevinmiş. Kardeşleri yine hayretler içinde kalmış. Bunu çekemeyen kardeşleri yine Padişahın huzuruna çıkmışlar. - "Padişahım oldu ki oldu!.. Bari Çapgöz devi de getirsin" demişler. Padişah, Çapgöz’ü çağırtıp son olarak devi getirmesini istemiş. Çapgöz, düşünmüş taşınmış. Sonunda kılık kıyafet değiştirmiş, kırk çift de araba almış, devin ormanına gitmiş.

Ormana girer girmez ağaçları kesmeye başlamış. Bunu gören dev bir solukta ormana gelmiş: - "Bu ağaçları niye kesiyorsun?" diye sormuş. Çapgöz de; - "Başımıza bela bir Çapgöz vardı. Öldü de ona tabut yapacağım" demiş. Dev buna çok sevinmiş. Hemen yardım etmeye başlamış. Tabutu yapıp bitirmişler. Çapgöz; - "Şunun içine bir gir de bakalım. Çapgöz, aynı senin boyundaydı. Acaba tamam oldu mu?" demiş. Dev, tabutun içine girip uzanmış. Çapgöz hemen tabutun kapağını kapatıp, çivilemiş. Tabutu arabaya yüklemiş, getirmiş, Padişaha teslim etmiş. Çapgöz yüksek bir kuleye çıkmış. Tabutu kalabalık bir meydanda açmışlar. Tabuttan çıkan kızgın dev, orada bulunanları bir hamlede yemiş. Çapgöz, bulunduğu yerden seslenmiş; - "Heeey dev efendi! Herkesi yedin, ağzını aç da ben de hoplayım" demiş. Kızgın dev ağzını açar açmaz, Çapgöz yukarıdan kılıcını bırakmış. Kılıç devin boğazını kesmiş. Dev oracıkta can vermiş. Çapgöz aşağıya inmiş, devin karnını kesmiş, içindekileri çıkarmış. Padişah da bütün bu yaptıklarından dolayı kızını Çapgöz’e vermiş. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Yiyip içip muratlarına geçmişler. Siz de yiyip içip muradınıza geçin.

Kaynak: Ayşe Benek KAYA - Has Bahçenin Gülleri Sivas Masalları, Kitapevi, İstanbul 2004, s. 121-125

Görüntülenme Sayısı : 4438    Eklenme Tarihi : 25 Şubat 2013 Pazartesi    Güncellenme Tarihi : 08 Aralık 2021 Çarşamba