­ ZONGULDAK DOĞUM GELENEKLERİ | Kültür Portalı

Zonguldak Doğum Gelenekleri - Zonguldak

Gelenekler-Görenekler

Doğum Öncesi: Bebeğin Kıyafetlerinin ve beşiğinin hazırlanması hususunda, İlk bebeğin hazırlıklarını anneanne yapar. (yorgan, beşik, kıyafetler, vs.) Kundak kol bezi, iç havlusu, kundak muşambası, üzerine dikdörtgen kundak bezi, onun arasına da üçgen bezi hazırlanır. Göbek bağı, iç zıbın, dış zıbın, üçgen başörtüsü, kundaktan çıkınca da yine zıbını, altı patikli pijaması, yelekler, hırkalar, yün patikler hazırlanır, örülür. Doğduktan hemen sonra bebeğin ihtiyaç duyabileceği eşyaları hazırlanarak, doğum anına kadar beklenir. Doğuma giderken bu eşyalar götürülür. Bu sırada bebeğin beşiği de hazırlanmaktadır. Beşiğin içine ortası delik bir yatak, havruzun üzerine bir yatak yerleştirilir, üzerine çarşaf örtülür. Bebek kız ise kız, erkek ise erkek sibeği konur. Beşiğin üzerine yorgan kapatılır. Beşiğin kenarına bağlı olan bağırdakları ile bebek iyice sarılır, kolları da sarılır. Bunun sebebi bebeğin kendine zarar verme ihtimalidir. Ellerine eldivenleri giydirilir. Bebeğe nazar değmemesi için beşiğe nazar boncuğu takılır. Ayrıca, bebeğin yüzüne değmemesi için yorgan bir korunakla kaldırılır.

Aş Erme Hamile kadın, bir ayı geçince aş ermeye başlar. Bu hal dört ay kadar devam eder. Bebek anne karnında hareket edinceye kadar kadının aş ermesi sürer. Aş eren kadınlarda, mide bulantısı, baş dönmesi, halsizlik, yorgunluk gibi belirtiler görülür. bu belirtiler kadının hamile olduğunu gösterir. Bu dönemde kadının canı sürekli bir şey ister. Değişik yiyeceklere, tatlara ihtiyaç duyar. Eğer, bunlar yani aklına geleni yemezse, çocuğun sakat doğacağına inanılır. Onun için, kadının canı ne isterse bulunmaya çalışılır. Eğer canının istediğini yiyemezse üç defa avuç içini yalar. Böylece, bebeğin sakatlığının önleneceğine inanılır. Bu dönemde bazı kadınlar mide bulantısı nedeni ile hiçbir işe yaklaşmak istemezler. Hamile kadın güzel birine bakarsa bebek güzel yüzlü olur. Kadın aş ererken kediyi tekmelerse çocuğun tüylü doğacağına inanılır. Eğer bu dönemde ölü görürse de bebeğin ölü gibi doğacağına inanılır. Ciğer yerse, bebeğin vücudunda büyük bir ben olur. Aş eren kadın yumurta yerse, bebek gamzeli olur. Ayva yerse bebeğin cildi güzel olacağı inancı yörede hâkimdir.

Doğum Sonrası: Doğumu, köyde en fazla doğum yaptırmış kişi veya bu konuda en fazla ünlenmiş kişi yaptırırdı. Bunlara “ebe” denirdi. Ebeye karşı sonsuz bir saygı duyulurdu. Bunlar köyün en yaşı ve tecrübeli kadınları olurdu. Bebek kordonu jiletle kesilir, düğümlenir ve genellikle de gömülürdü. Buna “son” denir. Çünkü ana rahminden son olarak o çıkmıştır. Kesilen bu parça dua edilerek gömülür. Bebeğin göbeği dört parmak yukarıdan kesilir. Çok temiz bir iple bağlanır ve üzerine zeytinyağına batırılmış pamuk konur. Bazı yerlerde göbek atılmaz, kurutularak saklanır. Bebeğin büyünce tahsilli olması istenirse kesilen göbek bir okulun bahçesine gömülür. Eğer, eve bağlı olması isteniyorsa göbek eve konur, dinine bağlı birisi olması isteniyorsa da kesilen göbek camiye konur. Çocuğun çabuk gelişmesi, aileye hareket getirmesi dileğiyle, göbek meyveli bir ağacın dibine de gömülebilirdi.

Çocuğun doğumundan sonraki ilk yıkanması sadece silme şeklinde yapılır. Bebek hırpalanmaz. Kanları temizlenir. Esas yıkama yedisinde yapılır. Buna “yedi günleme” denir. Çocuğun vücudu hafif tuzlu su ile ıslatılır. Bu suyun çocuğun ağzına, burnuna ve gözlerine girmemesine dikkat edilir. Sonrada bebek ılık su ile yıkanır. Tuzlu su ile çocuğu yıkamanın sebebi, derisini kuvvetlendirmek içindir.

Aile büyükleri bebeğin adını kararlaştırırlar. Bu konuda genelde ailenin en büyüğünün, reisinin sözü geçerlidir. Bundan sonra köyün imamı çağrılır. İmam, bebeğin kulağına eğilerek ezan okur, daha sonra üç defa ismini tekrarlar. Eğer bebek çok hasta olursa, ismi yaramadı denerek, ismi değiştirilir. Ayrıca bebeğin ismini kararlaştırmak için iki pırasa dikilir. Pırasalara ayrı ayrı isimler verilir, hangisi daha çabuk uzarsa, bebeğe o isim konur. Bebeğe, o ismin yarayacağına, ona sağlık, sıhhat, uzun yaşam getireceğine inanılır.

Doğumdan üç ezan vakti geçmeden bebek emzirilmez. Doğumdan üç ezan sonra bebeğe ilk anne sütü verilir. Kadının sütü bol gelsin diye loğusa iken şerbet içirilir, helva yedirilir. Komposto içirilir, karaciğer yedirilir. Atkuyruğunu sallayana kadar bebek acıkır inancı vardır. Bu nedenle bebek sık sık emzirilir. İlk emzirme merasiminde, çocuğun ağzına memeden evvel üzerine Kuran sayfalarının tozu üflenmiş, gül suyu damlatılır. Bu, “çocuğun gül gibi taze ve kokulu olması” için yapılır.

Lohusalık Dönemi: Bir kadının doğumu kolay olursa kendinden sonra doğum yapacak olan kadınlara hediye verir, elini verir. Bunun nedeni, onunda doğumunun kolay olmasını sağlamak içindir. Doğumdan sonra, bütün kadın tanıdıklar önce “geçmiş olsun”, üç-dört gün sonrada hediyeleri ile birlikte “göz aydınına” gelirler. Böylece doğumlar, birbirini takip eden uzun ziyaretlere sebep olur. Annenin yatağı ve odası loğusalık süresince en iyi takımlarla süslenerek, gelen misafirlere bu odada “loğusa şerbeti” ikram edilir Loğusalık, on beşinci güne kadar devam eder. Kadın ancak kırkıncı günden sonra dışarı çıkar. Yalnız, kadının tam kırk gün evde kalması iyiye yorulmaz. Bunun için otuz sekizinci-otuz dokuzuncu gün sokağa çıkmasına dikkat ederler. Annenin normal hayatı, “kırk hamam” törenlerinden sonra başlar. Genellikle erkek çocukların çok uzun zaman emzirilmesi diye bir adet vardır. Erken memeden kesmek iyi karşılanmaz. Loğusa kadının ağrılarının artması durumunda pancar yada kılıç otu kaynatılıp loğusaya içirilir. Kırk süresinde loğusa ve çocuk için en korkulan durum al yada kırk basmasıdır. Beniz sararması, renk uçması bu tür tatsızlıkların belirtisi olarak yorumlanır. Korunmak içinde, eve gelen konukların ayakkabısının altı delinir, evinin eşiğinden toprak çalınıp, loğusa odasına serpilir. Evinin mutfağından bulaşık bezi çalınıp eve alınır yada Meryem Ana Otu demlenip loğusaya ve çocuğa içirilir. Birden bire hastalanma ise nazara uğramaya bağlanır. Bunu gidermek içinde muska yazdırılıp, hocalara Kur’an’a baktırılır. Loğusaya okunmuş su içirilir Sütünü artırmak içinde alabalık yağından hazırlanan macun, loğusanın göğüs taraflarına sürülür. Dut hoşafı, marul sulu içirilir.

Loğusalığın ilk günü üç ciğer yedirilir. İleri ki günlerde de bolca lahana ve marul yedirilir. Loğusaya nazar erkekten geleceğinden loğusayı ziyarete erkek gelmez. Doğumdan sonra kadına hararet basar. O nedenle çok fazla soğuk içmesi engellenir, ağır iş yaptırılmaz. Loğusayı ziyaret esnasında bebeğe çamaşır, nazar boncuğu, para, altın, vs. hediyeler getirilir. Buna “görümlük” denir. Bebek kırk içindeyken, aynı dönemde doğum yapmış başka bir kadın bebeğe bakmaz. Eğer yanlışlıkla gördüyse, her iki kadın birbirlerinin çocuklarını emzirirler. Elekten su geçirerek bebeklerini her iki kadın yıkarlar. Bilmeyerek adet halindeki kadın bebeği gördüyse, annesi bebeği yıkarken, kadın su döker. Eğer bu işlemler yapılmazsa bebek hasta olur. Bebeğin yaşamayacağı kabul edilir. Bu şekilde bebeğe bakan kadın söylemediyse o bebek hasta olur, ölür. Annesi de şüphelendiği kadınla yeminle sorar. Loğusa kadın çıplak ayakla toprağa bastırılmaz, toprağın bereketinin kaçacağına inanılır. Yine loğusa kadın ambara (kilere) yaklaştırılmaz. Kıtlık olacağı inancı yaygındır.

Kırklama: Anne ve bebek otuz dokuzuncu gün yıkanırlar. Kırk maşrapa su içine bir tespih ve bir altın yüzük atılır. Aynı suyla bebek ve anne yıkanır. Tespih, bebeğin imanlı olması için, altın ise geleceğinin parlak olması inancıyla suyun içine konur. Böylece anne ve bebeğin kırkı çıkmış olur. Kırk gün banyo yapılır. Kırk kaşık su sayılır. Ayet’el Kürsi okunur. (abdest alınarak). Anne bu su ile yıkanır, abdest alır. Kalan su ile bebekle yıkanır. Bebeğe de abdest aldırılır. Suyuna terinin kokmaması için tuz atılır. Önce anne, sonra bebek kırklanır. Daha sonra bebek yine emzirilir. Bu kırk suyu ayak basılan her yere serpilir. Böylece ayak basılan her yer kırklanmış olur. Kırk suyuna kırk delikten su geçmesi gerekir. Bu yüzden bebeğin banyo suyunu ya süpürgeden ya da elekten su geçirilir.

Kaynak: Zonguldak İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi

Görüntülenme Sayısı : 6411    Eklenme Tarihi : 28 Ağustos 2014 Perşembe    Güncellenme Tarihi : 01 Ekim 2020 Perşembe