­

Kastamonu'nun Kokusu Nedir?*

Dünyada bir şehir var...

Şehirler var; neşeli, renkli, gürültülü, acele eden ve kalabalık. Her gün bir insanı nasıl durduracağını bilen ve onu kendine çekebilenleri de var. Kendimizi daha büyük, görkemli ve ezeli bir şeyin parçası olarak gördüğümüz daha sakin, biraz müstakil, bazen kayıtsız olanları da...

Kastamonu’nun ikincisi olma ihtimali daha yüksek. Burada kendinizi sarsılmaz, gerçek, canlı bir şeyin parçası olarak görüyorsunuz. Türkiye’nin kuzeyindeki Karadeniz bölgesinde bulunan kent, birçok tarihi, kültürel ve doğal konumu birleştiriyor. Bu şehir, topraklarında 7000 yılı aşkın bir süredir var olan yerleşimlerin tarihi ‘Timonion’ olarak anılıp Hristiyanlık Dönemi’nde ‘Kastamon’ olarak adlandırılmaya başlanmıştır. 1084 yılında Selçuklu Hükümdarı Emir Karatekin tarafından fethedilmiştir. Bununla birlikte, 11. ve 13. yüzyıllarda, şehir ve onun çevresi, Müslüman Türkler ile iki Ortodoks devlet -Trebizond ve Nicene İmparatorluğu arasında kâh birinin, kâh diğerinin yönetimi altında bulundu. İstanbul’u fetheden Osmanlı Sultanı Mehmet Fatih, Osmanlı İmparatorluğu ve Kastamonu’ya önemli bir idari merkez statüsünü kazandırdı. Aynı dönemde kent, İslam biliminin merkezlerinden biri haline geldi ve birçok Osmanlı bilgelerine ev sahipliği yaptı.

Kastamonu, Türklerin, dış müdahaleye karşı başlattıkları ulusal Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir rol oynadı ve bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açtı. 1925’te yeni devletin lideri Mustafa Kemal Atatürk, aynı şehirde ülkenin tüm vatandaşları için zorunlu bir Avrupa kıyafet yönetmeliğinin yürürlüğe girmesini ilan etmişti. Aralık 2017’de, TÜRKSOY Uluslararası Teşkilatı 2018 Yılının Türk Dünyası Kültür Başkenti olarak Kastamonu’yu seçti. Bu da şehrin tarihi ve zengin Müslüman kültür geleneğine sahip olduğunun bir başka kanıtıdır.

Aşk hakkında bir şarkı/Aşkın kokusu

Şehrin sevilen biri gibi olduğunu hiç fark ettiniz mi? O sizi duyuyor, umursuyor, sizinle paylaşıyor ve siz de ona sahip olduğunuz her şeyi -az ya da çok- tereddüt etmeden veriyorsunuz… Ve tabii ki, şehre sanki sevgiligibi davranıyorsunuz. Yokuşlar ve inişler… Hatta bazen hayal kırıklıklarıyla karşılaşıyorsunuz. Ama daha da önemlisi denizin değişken akımıyla onun derinliklerini hissediyorsunuz. İşte orada “Aşk” var.

Aşk’ı Kastamonu’nun her yerinde görebilirsiniz. İnsanlarda, onların yaşam tarzlarında; ustaların motiflerinde ve sanatçıların eserlerinde bile aşk var. “Uğraştığım işi sevmemek mümkün değil.” diye konuşuyor Fatma -fantezi bir panorama ustası-. “Ben üçüncü kuşak ustayım, anne babam da bu el sanatıyla uğraşmışlardı. Ben bu sanata çocukluğumu verdim. Her resime sevgimizden bir parça katıyoruz. Buna kavuşanlara da Kastamonu kendi sıcaklığını verir.”

Fatma’nın atölyesi “İsmail Bey Külliyesi” tarihi kompleksinin yakınında, 13. yüzyıla ait küçücük bir hamamda yer almaktadır. İşte burada usta, etrafında öğrencileri ve evcil hayvanı ile mucize yaratmaktadır. Burada popüler masa örtüleri, keten ve pamuktan el yapımı döşeme kumaşlar, doğal boyalar var. Üretimleri için, çeşitli bitkilerin çiçekleri, kabuğu, yaprakları ve kökleri ağırlıklı olarak kullanılır. Teknik, nesilden nesile aktarılır ve sıkı bir gizlilik içinde tutulur.

Bayan işi...

Kentin özünü anlamak için Kastamonu’da, görülen şeyleri gözlemlemek yeterli değil. Dış mahalleye erişim imkânı olmayan, tenha mekânlarda, duvarların dışında neler olduğunu da bilmelisin. Medeniyetin çılgın ritminden uzakta, kentin adamları yavaşça çaylarından içip, konuşup, yanlarından geçen insanları izlerken, Raziye hanım; neredeyse 50 kişinin onu beklediği işine acele etmekte…

Yüzyıllık eski bir kapıyı gıcırdatarak açar ve dokuma atölyesinin eşiğinden yüzyıllar öncesinin derinliğine gururla adımını atar. Odalarda muhteşem ahşap dokuma makineleri bulunmaktadır ve onların arkasında da kırılgan kadınların hassas yüzleri görünmektedir.

Onlar büyük bir örümceğin ağında kalmış değillerdir, onlar burada geleneksel el sanatlarıyla uğraşıyorlar. Elde yapılmış olan tezgâhlarda, işlenmiş ipliklerden en iyi pamuklu kumaşları dokuyorlar. Bu iş ekonomik açıdan değil, daha çok sosyal açıdan önemli olup, halkın el sanatlarını korumaya odaklıdır. “Bölgemizin kadınları çalışkan ve hayat hakkındaki görüşleri çok orijinaldir. Nazik ve savunmasız, aynı zamanda mükemmel bir ruh ve bilgelik duygusunu taşırlar. Birinci Dünya Savaşı süresindeki ilk kadınlar toplantısının da burada gerçekleşmesi boşuna değildir.” diyor Raziye hanım.

Şehrin merkez meydanında Tankut Öktem tarafından dikilmiş olan Atatürk ve Kastamonulu Şerife Bacı heykel imgelerini görebilirsiniz. Şerife Bacı o tarihi mitingde aktif bir katılımcıydı. Köyünün bütün sakinleri mermileri taşımak için harekete geçirildi. Düşmanların geçmesini engellemek için öküzlerin bile taşıyamadığı mermileri kadınlar omuzlarında taşımışlar. Şerife Bacı, küçük kızını sırtına bağlayarak mermileri defalarca Ankara’ya götürdü.

Böyle seferlerin birinde kızı da kendisi de soğuktan dondu. Bu kahramanca eylemin anısına çok düşünülmüş sanatsal bir yapı hazırlandı.

Beyaz altının tadı...

Helva demekle ağız tatlanmıyor, diyorlar. Kastamonu’da helva, tatlının bir simgesi haline gelmiştir. Burada dükkân ve kafelerde “beyaz helva”dan “çekme helva”ya kadar her adımda bin türlü çeşidine rastlarsınız. Aslında, bu şehrin insanının lezzet tercihini simgeleyen helva, buraya gelen her ziyaretçinin hatıra için götürdüğü tatlıdır.

Bu tatlı sıradan bir helva gibi değildir. Şeker şurubu ile karıştırılarak kavrulmuş bir yiyecektir ve ince iplikten yapılmış bir hamur görüntüsündedir. Böylesi bir emeğin tek rulosu, aynı anda beş aşçı tarafından her birinin kendisine doğru çekmesiyle hazırlanır.

Beyaz helvanın en kaliteli sihirli mutfağı, tarihi kompleks olan “Yakup Ağa Külliyesi”nin duvarları içinde yer almaktadır. Burada sadece lezzetli tatlıları satın alıp kalmadan, aynı zamanda bunu yapmak için kurs da alabilirsiniz.

Şehrin sakinleri “çekme helva”nın çok tatlı ve yağsız, çok özel bir tat olduğuna inanıyor. Ayrıca, onun bir başka adı da “saray helvası” dır. Çünkü Kastamonulu ustalar onu padişahlara özel olarak hazırlamışlar. Şehirde sadece helva değil aynı zamanda birçok reçel ve çilek şurubu, pastırma ve ülke çapında ünlü et lezzetleri de hazırlanmaktadır. Kastamonu’da sadece doğal ürünler teşvik ediliyor, bu yüzden dünyanın her yerinden talep görüyor. Türkiye’nin uzmanlarına göre, bu küçücük şehrin kafe ve lokantalarında uzun süreli yolculukla zahmet çekip gelen müşterilerini eli boş göndermeyecek kadar mükemmel aşçılar çalışmakta. Gastronomi turizminin hayranları için Kastamonu kesinlikle hoş bir sürpriz olacaktır.

Öpücükten önce kullanılır

İnsanlar dikkat çekmek için: “Ülkemizde yetiştirilen sarımsak karanfilini mutlaka yemelisiniz.” diye şakalaşıyorlar.

Tarım açısından gelişmiş olan il, yüzyıllar önce “sarımsak kokulu insanlar” anlamına gelen “paflagonya” kelimesi ile adlandırılmıştır. Bugün yetişen sarımsak, bölgenin sakinleri için gurur kaynağıdır, Festival, fuar, anıtlar onuruna kullanılan, hatta Kastamonu’da hediye olarak verilen bir sembol özelliği vardır. Yaklaşık 5.000 aile, 30.000 hektarlık bir alanda sarımsak ekimi yapmakla uğraşmaktadır. Bölgede, yaz mevsimi sıcak ve kuru, kış mevsimi de karlı ve soğuk geçmektedir. Bu nedenle burada gıdalar genellikle kurutma ve terbiye etme yoluyla korunmaktadır. Böylece pastırma (sarımsak ve baharatla sarılmış sığır eti) ve tarhana (kurutulmuş soğan, biber, un ve yoğurt karışımı) gibi ürünler ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda buranın kazanda kuzu gövdesinin bütünüyle pişirildiği kazan kebabı ve etli ekmeği de çok meşhurdur.

Tarih Ruhu

Kastamonu’nun merkezinde, yerel el sanatları ürünlerinin satıldığı küçücük bir çarşı vardır. Orada yerel ustaların ürettiği her türlü ilginç parça ve yerli antikaları sattıklarını da görebilirsiniz.

Ve bu pazardan çıkıp Karaçomak Deresi civarına gelirseniz, yakınlarda duran Osmanlı Dönemi’nin ilk camisi olan Nasrullah Camisini görebilirsiniz.  

Kastamonu’nun kalbinde, Atatürk anıtının arkasında şehir müzesi bulunmaktadır. Bu müze 1919 yılında inşa edilmiştir ve bina ilk önce resmi toplantıların yapıldığı bir merkez olarak kullanılmıştır. 30 Ağustos 1925’te Mustafa Kemal, bütün Türk halkına ‘fes’in kaldırılmasını buradan ilan etti ve ülkenin tüm vatandaşlarını Avrupa tarzında şapka ve takım elbise giymeye çağırdı. 

Akşam olur, şehir kararmaya başlar. Çoğu komşu şehirde olduğu gibi, Kastamonu’da da bir saat kulesi vardır. 1885 yılında yaptırılan çan İstanbul’dan getirilmiştir. 

Saat gün boyunca kendi işini yapmaktadır, kulenin hemen yanında yerel sakinleri bir araya toplayan ve şehrin muhteşem güzelliğini görebileceğiniz bir kafe bulunmaktadır. Şehrin panoramik manzarası, yüzyıllarca surlarla çevrili olan ve şehrin kalitesini yücelten bir kaleye dayanır. Bizans egemenliği altındaki 4. yüzyıldan kalma şehir, önce yalnızca bu bölüme girmiş olan Selçuklular tarafından 1070’te ele geçirildi. Yüzyıl sonra yine Bizans’a, sonra tekrar Selçuklulara döndü. Nihayet esaret altında olmayan bir şehirdi artık Kastamonu… Tabii ki bu topraklarda Bizanslılar’dan önce M.Ö. 18. yüzyılda buraya yerleşmiş olan Sümerler ile başlayan çok sayıda kabile ve millet yaşadı. Bizanslılar burada 112 metrelik uçurumda bugüne kadar ulaşan büyük ve sağlam bir kale bıraktılar. Şimdi insanlar burada huzur içinde dinleniyorlar, geziyorlar, taşlarında oturarak çaylarını içiyorlar.

Allah'tan iki adım

Güneşin ilk ışınlarıyla, müezzinin duaya çağrısı başlar. Ezan ses sistemi şehrin çevresine dağılmış camilerin her birine kurulduğu için sesini her yerden duyabilirsiniz. Kastamonu, kişi başına antik camilerin sayısı ile Türkiye’deki birinciliği kolayca talep edebiliyor. 360 bin kişi için 2489 cami var. Beş milyondan fazla Ankara nüfusunun 200’ü aşkın camisi vardır.

Kastamonu ilinin kuzeybatısında bulunan Mahmut Bey Cami’nin (1366) mimari yapıları herkesin dikkatini çekiyor. Tek bir çivi olmadan inşa edilen, bir buçuk metrelik bir duvar kalınlığına sahip benzersiz bir antik yapı ve birkaç mimari özelliği olan ve şu anda bir müze nesnesine sahip cami hala Müslümanları Cuma Namazı’na davet ediyor.

Kadınlar için, her camide olması gerektiği gibi, özel bir mahfil ve onların üstünde, din âlimleri için tasarlanmış iki mahfil daha vardır…ve bu dünyada erkeklerin kadınlar üzerinde dua ettiği tek camidir. Bir çeşit güvenlik olan sismik aracı ise iki taş sütundur. Eksen etrafında serbest dönüşleri, binada hiçbir eğriliğin olmadığı ve hiçbir şeyin insanları tehdit etmediği anlamına gelir. Burada olmak, insanlara Allah’ın samimi bir kalbin duasını işittiğini hissetme fırsatını verir.

Tebessüm Şehri

Ne kadar güzel! Kastamonu’nun her bir yerinde gülümseyen erkek ve kadınları görürsünüz. Şüphesiz, bir gülümseme herkese bulaşır! Bir, iki, üç, … ve şimdi bütün bir yer, bir sokak, bir avlu, bir şehir gülümsüyor…

Bütün Dünya Gülümsüyor!

Gülümsemek sanki Kastamonu’nun vizesi gibidir. Mağazada, sokaklarda, müzelerde, çok sayıda kafe ve lokantalarda gülümseyen insanlar görüyorsun, gülümsüyorsun… ve sözlerinizi anlatamasanız bile yüz ifadeniz, jest ve mimiklerinizden duygularınızı tahmin etmeye çalışıyorlar. Bu gülümseme, Kastamonu’da yaşayan Şeyh Şaban-ı Veli tarafından yüzyılların derinliklerinden miras kalmıştır. 

“Güler yüzle gel. Güler yüzle git. Ne yaparsan yap güler yüzle yap.” Bu kelimeler müze ile caminin organik olarak birleştirildiği tarihi bir komplekste yer alan taşa yazılmıştır.

Sonsöz

Bu şehrin eşsizliği; onun yalnızca coğrafyası, binaları, insanların onun hakkındaki fikirleri değil, uzun yıllar aynı Güneş’in altında yaşayan sakinlerin belleğinde saklanan hatıraları, sözleri ve imgelerden oluşan özel bir atmosferin ötesinde tarihin ta kendisi olan Kastamonu sokaklarında gizlidir. 

Şüphesiz, yıllar geçtikçe Kastamonu’ya olan ilgi artacak ve binlerce turist şehrin güler yüzünü görmek ve sesini duymak için buraya akın edecektir.

* Rusça yayınlanan haberin çevirisi.

Mecra: Uzlife internet sitesi
Haber ve Fotoğraf: Sherzod İkramutdinov
Yayın Tarihi: 19 Şubat 2018

Haberi Orijinal Dilinde Okumak için Tıklayınız: https://www.uzlife.uz/Культура/Чем-пахнет-Кастамону 

Sesler TÜMÜ

Bülbül-Kastamonu Çeşitlemesi