Hoşgörü Başkenti: Hatay
Bir şehir düşünün!.. Farklı dinden ve inançtan insanlar sevgi, barış ve kardeşlik duyguları içinde bir arada yaşıyor olsunlar… Kavgadan uzak dursunlar, sevgide saygıda kucaklaşsınlar... “Ezan, Hazzan ve Çan” sesiyle, karşılıklı sevgi ve kardeşliğin taçlandığı, ayrıca yaşandığı bir yer düşünün… İşte burası Hatay! Kente gelen ziyaretçilerin bu topraklar için kullandığı ortak kelime: Hoşgörü!
İlk yerleşimin M.Ö. 8000’li tarihlere kadar uzandığı Hatay, Roma, Bizans ve Osmanlı gibi farklı medeniyetlere ve kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Fransız işgali altında kalmış; bilahare bağımsız Hatay Devleti kurulmuş ve özellikle Atatürk’ün bizzat mücadelesi sonucu 1939 senesinde resmen ana vatana bağlanmıştır.
Kentin merkezini dolaşmaya çıktığımızda şehri bir bıçak gibi ikiye bölen Asi Nehri, durgun ve bulanık karşılıyor bizi. Adı gibi ne asi ne de delişmen! Tam tersine “asil” duruşunun yanında üzgün ve dingin akışı, bulanık rengi ve çehresi düşük haliyle son yıllarda güneyde komşumuzla olan ilişkilerimize üzülüyordur belki de diye düşünmeden geçemiyorum…
Artık kültürel mozaiğin başkentinde dünyanın en büyük mozaik müzelerinden birisi olan Hatay Arkeoloji Müzesini de görme zamanı geliyor. Hatay’a yolu düşenlerin mutlaka görmesi gereken yerlerden birisidir bu müze. Yeni müze 32.754 metrekare kapalı alanı, 10.700 metrekare sergi alanı ve 3500 metrekare mozaik sergileme alanıyla, değil birkaç saat gezmek, gün boyu zaman geçirilebilecek bir yer. Müze, Paleolitik Dönemden başlamak üzere bütün dönemlere ait oldukça zengin bir koleksiyona sahip…
Müze, 2017 yılı sonu itibariyle 220.357 ziyaretçi sayısıyla bir hayli ilgi görüyor. Apollon Daphne Mozaiği, Yakto Mozaiği, Talassa Deniz Mozaiği, Oceanos ve Tethys Mozaiği ve Antakya Lahti gerek mitolojiye efsanene olmuş hikâyeleriyle gerekse eserlerin muhteşem görüntüleriyle büyülenmemek mümkün değil.
Hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal olarak kabul edilen Habib-i Neccar Camii’ne yolumuz düşüyor: Manevi havasını teneffüs ederken ruhumuzla birlikte bedenimizi dinlendirmek üzere... İşte bu hoşgörünün sonucudur ki Hz. İsa’nın ilk havarilerine inanan ve bu uğurda canını veren Habib-i Neccar, Antakya’nın adeta sembolü olmuş, Anadolu’da inşa edilen ilk cami olarak kabul edilen Müslüman ibadetgâhına ismi verilmiştir. Bir tarafta şadırvanda abdestini alan, Hz. İsa’nın havailerinden Yunus (Pavlos) ve Yahya (Yuhanna)’nın türbelerini ziyaret eden, cami içinde ve türbesinde elleri havada huşu içinde ibadet ve dua eden farklı dinlere ve mezheplere mensup insanların arasında manevi havayı teneffüs ederken, bedenimle birlikte ruhumun da dinlendiğini hissediyorum.
Bu topraklar neredeyse bütün dinler için kutsal mekanlarla dolu. İşte Hristiyanlar için en önemlilerinden Saint Pierre Kilisesi bir başka uğrak yerimiz: Habib-i Neccar Dağı’nın uzantısı olan Hac Dağı’nın eteğinde kayalara oyulmuş bir mağara aslında. Hristiyan dünyasında ilklerin kilisesi… Hz. İsa’nın ölümünden sonra St. Pierre (Aziz Petrus), ilk dinî toplantısını burada yapmış, Hz. İsa’ya inananlara “Hristiyan” adı ilk kez burada verilmiştir. Dünyanın ilk Katolik kilisesi olarak kabul edilen bu kutsal mekân, bugün Hristiyanların hac yeri ve ilk ibadethanelerinden birisi olmuştur.
Saymakla da gezmekle de bitmiyor Hatay’ın tarihi ve turistik mekânları. Hatay Ulu Camii, Kudüs’ten sonra en eski kilise ve Ortodoks kiliselerinin en güzellerinden birisi olarak değerlendirilen Ortodoks Kilisesi, içinde ceylan derisi üzerine İbranice yazılmış 500 yıllık mukaddes kitap Tevrat’ın bulunduğu Havra, gezilecek yerlerden bazıları…
Yollar uzun yollar dar…E birazcık da daracık sokaklar” diyerek dalıveriyoruz eski Antakya sokaklarına. Her nereye gidersem gideyim şehrin eski sokakları çeker kendine beni her nedense... Tarih kokan tenha sokaklarda dolaşırken, kimisi yıkılmaya yüz tutmuş, yıkık dökük binalar, renkli yazılarla süslü duvarlar, dökülmüş sıvaların arasında küfürden yoksun duvar yazıları dikkatimi çekiyor.
Hatay yılın önemli bir bölümünde oldukça sıcak bir iklime sahip. Bazen güneşin kavurduğu topraklarda alın terlerine karışır beden terleri… Serinlemek ister alın terinin beden teriyle karıştığı vücutlar… Doğal klimasıdır kentin ana merkezine 10 km uzağında bulunan Harbiye Şelaleleri…
Vadiye uzanan yamaçlarda onlarca çağlayanıyla, sıra sıra çay bahçeleri, restoranlarda, suların içindeki masa ve sandalyelerde ayaklarınız buz gibi sularda serinlerken Hatay’ın lezzetlerini tatmanız mümkün.
Aynı zamanda tarih boyunca koza ipeği ve el emeği göz nuru ipek dokumacılığı ile ünlü olan bu beldede ipek dokumaların yanı sıra yontu taş hediyelik eşyaları satış tezgahlarını süslerken alıcılarını da bekliyor bir taraftan.
Titus Tüneli, Roma döneminde M.S. 1. yüzyılda şehir ve limanı kurtarmak için dağlardan gelen sel sularını başka yöne aktarmak amacıyla Vespasianus döneminde başlamış ve oğlu Titus tarafından tamamlanmıştır. İnsan eliyle oyularak yapılan tünel, şehri sel felaketinden koruyan doğal bir mühendislik harikasıdır adeta…130 metresi kapalı, geriye kalan kısmı açık olmak üzere, 1380 metre uzunluğunda, ortalama 7 metre yüksekliğinde ve 6 metre genişliğindeki bu mükemmel su tüneli, tarihe tanıklık eden bir zaman tünelidir aynı zamanda.
Titus Tünelinin sağ tarafından zeytin, kestane ağaçları ve meyve bahçelerinin arasından geçilerek gidilen yoldan beş-on dakikalık yürüyüş mesafesinde kaya mezarlarına ulaşılmaktadır. Mağaraların içinde onlarca bitişik mezar bulunmaktadır. Bunlar arasında en ilginci, çukurun tabanında yer alan ve halk arasında “Beşikli Mağara” olarak adlandırılan geniş mağaradır.
Hatay mutfağı denilince akla, ünü ülkemizin dört bir yanına yayılmış olan künefe geliyor elbette. Ancak sadece künefesiyle değil, Hatay mutfağı 170 çeşit kahvaltı, 600’ün üzerinde meze ve yemek çeşidiyle eşsiz ve farklı mutfaklardan birisidir.
Tabii ki birkaç günlük bir gezide yüzlerce çeşit olarak ifade edilen her bir yemeği, meze ve tatlıyı tanımak, tatmak mümkün değil. E biz de tattıklarımızdan ve gördüklerimizden bahsedelim biraz... Oruk (içli köfte), biberli ekmek, tepside kebap, sönmemiş kireç suyuna bal kabağının yatırılması ile yapılan kabak tatlısı, tuzlu yoğurt, sürk salatası, cera peyniri, zahter salatası, yeşil zeytin salatası, kaytaz böreği, közlenmiş patlıcan, biber ve domatesten yapılan abu gannuç, hammaddesi nohut olan humus ve yazmakla bitmeyecek onlarcası...
25.05.2018
Erdoğan Gümüş
Fotoğraflar: Erdoğan Gümüş, Gülcan Acar