Artvin, kuruluşu pek eski dönemlere inmeyen bir Ortaçağ şehridir. Çevresinde yapılan kazılar, şehrin eski olmayışına karşılık yörede milâttan önce 2000 yıllarına ait bazı yerleşmeler bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bölgenin daha sonraları milâttan önce IX. yüzyıldan itibaren Urartu Devleti’nin hâkimiyetine girdiği anlaşılmaktadır.
Klasik çağda Kolkhis adıyla bilinen yörede Ksenophon, milâttan önce IV. yüzyılda Kolkhlar, Makaronlar ve Taokhlar gibi birtakım kavimlerin yaşadığını bildirmektedir. Milâttan önce I. yüzyılda yaşayan coğrafyacı Strabon bu bölgenin Mithridates Eupator tarafından ele geçirilip Pontus Krallığı’na katıldığını, daha sonra ise Mithridates’i yenen Pompeius’un buraları mahallî kralların hâkimiyetine bıraktığını yazmaktadır. Bu bilgi, Roma hâkimiyetinin Artvin yöresinde fazla etkili olmadığını gösterir. Artvin çevresinde Bizans egemenliği V. yüzyılın başlarında kuruldu ve yöre, Khaldia teması içinde yer aldı. Bu ad, Ortaçağ İslâm kaynaklarından Hurdâzbih ve Kudâme b. Ca‘fer’in eserlerinde, Haldiye veya Hâlidiyât şekillerinde geçmektedir. Halife Hz. Osman döneminde 646’da İslâm topraklarına katılan Artvin çevresi daha sonraları Bizans ve İslâm orduları arasında birkaç defa el değiştirdi. Bu el değiştirmeler sırasında, bugünkü Artvin şehrinin nüvesini teşkil eden, müslüman ordularının akınlarını gözetlemek için Livane Kalesi yapıldı (m.s. 939). Artvin ve civarında Selçuklu hâkimiyeti 1068 yılından itibaren kurulmaya başladı. Daha sonraları bu bölge bir süre Gürcüler’in eline geçtiyse de sonra tekrar Selçuklu ülkesine katıldı. Selçuklu döneminde Artvin yöresi Azerbaycan Atabegleri idaresinde bir uç beyliği şeklinde idi. XIII. yüzyılda Moğol ve İlhanlı istilâlarına uğradıktan sonra XV. yüzyılda Akkoyunlular’dan Karayülük Osman Bey Çoruh boylarına kadar ulaştı. Daha sonra da Uzun Hasan bu toprakları Akkoyunlu hâkimiyeti altına aldı; fakat mahallî idareciler olan Atabegler yönetimlerine devam ettiler. Daha sonra bölge tekrar Gürcü istilâsına uğrayınca Artvin beyleri o sırada Trabzon valisi olan Şehzade Selim’e (Yavuz Selim) müracaat ederek yardım talebinde bulundular ve Osmanlıların yardımıyla Gürcüleri kovdular. Bu dönemde Artvin ve çevresi Osmanlı Devleti himayesinde yarı müstakil bir şekilde kalmıştır. Kanûnî döneminde, Erzurum Beylerbeyi Dulkadırlı Mehmed Han’ın 1536-1537 harekâtı sırasında Artvin’in de içinde bulunduğu bölge ele geçirildi ve Artvin ile Yusufeli’ni içine alan Livane sancağı kurularak Erzurum beylerbeyliğine bağlandı. Bir süre sonra elden çıktığı anlaşılan bu bölge, 1549’da ikinci vezir Ahmed Paşa’nın gayretiyle yeniden zapt edildi. 1578’de başlayan Osmanlı-İran mücadelesi sırasında bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti sağlamlaştırıldı ve 1579’da Çıldır eyaletinin teşkilinden sonra da Artvin, bu eyalete bağlanan Livane sancağının merkezi oldu.
XIX. yüzyılın başlarına kadar sürekli olarak Türklerin elinde kalan Artvin bu yüzyılda iki defa Rus işgaline uğradı. Haziran 1828’deki Rus işgalinden sonra imzalanan Edirne Muahedesi ile Ahıska Ruslara terk edilince Artvin’in bağlı olduğu merkezi Ahıska olan Çıldır eyaletinin teşkilâtı bozuldu. Bundan sonra Artvin, Trabzon eyaletinin Batum sancağına bağlı bir kazanın (Livane kazası) merkezi oldu ve bu durum 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasına kadar sürdü. Savaş sonunda 3 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın bir maddesine göre Osmanlı Devleti Rusya’ya savaş tazminatı karşılığı olarak Batum, Kars, Ardahan, Eleşkirt ve Bayazıt’ı terk ediyordu. Batum sancağı içinde yer alan Artvin de söz konusu madde kapsamına girmiş oldu ve 13 Temmuz 1878 tarihli Berlin Antlaşması’nın 58. maddesine göre elviye-i selâseye dahil Artvin, Kars ve Ardahan ile beraber Rusya’ya bırakıldı. 8 Şubat 1879’da İstanbul’da imzalanan Muâhede-i Kat‘iyye’nin 7. maddesine göre üç yıl içinde burada yaşayanların serbestçe göç etmesine izin verildi ve bu maddeye göre birçok Artvinli Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılarak özellikle Kocaeli yarımadasının nüfusu seyrek kesimlerinde yeni kurulan köylere yerleşti. Artvin işgal altında bulunduğu yıllarda Rusya idarî teşkilâtı birimlerinden Kars Oblastı içinde yer aldı.
I. Dünya Savaşı sonuna kadar süren bu işgalde yerli halk teşkîlât-ı mahsûsa çerçevesinde teşkilâtlandı ve Ruslara karşı zaman zaman direnişe geçti. 1914 Kasımında Yüzbaşı İsmâil Hakkı Bey idaresindeki, adını Melo (Sarıbudak) köyünden alan Melo Sınır Taburu şehir ve çevresindeki Rus birliklerini bozguna uğrattı ve bunun üzerine Ruslar Artvin’i terk etmek mecburiyetinde kaldılar. Böylece Artvin 2 Kasım 1914’te geçici bir süre için kurtulmuş oldu. Dört ay kadar süren bu dönemden sonra Ruslar Artvin’i yeniden denetimleri altına aldılar. Çarlık yönetimi yıkılınca yeni Sovyet hükümeti ile 18 Aralık 1917’de imzalanan Erzincan Ateşkes Antlaşması uyarınca Ruslar Artvin’i boşalttılar. Daha sonra savaşın sona ermesiyle imzalanan 3 Mart 1918 tarihli Brest-Litovsk Antlaşması da Sovyetler Birliği ile Türkiye arasındaki sınırın 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesindeki şekline getirilmesini kabul ettiğinden 1918 Martında Osmanlı birlikleri tekrar Artvin’e girdiler. Fakat bu defa da Artvin Türklerin elinde uzun süre kalmadı. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’ne göre Osmanlı ordusunun 1914’ten önceki sınırları gerisine çekilmesi gerektiğinden Artvin boşaltıldı ve 17 Aralık 1918’de İngilizler tarafından işgal edildi. İngiliz işgali 1920 yılının Nisan ayına kadar sürdü. İngilizler çekilirken şehri Gürcistan’a bıraktılar. Artvin’in yeniden kazanılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin ilk askerî ve diplomatik başarılarının sonunda mümkün oldu. Kâzım Karabekir Paşa kumandasındaki 15. Kolordu’nun yeni Türkiye’nin ilk askerî zaferini 30 Ekim 1920’de Kars’ı kurtararak gerçekleştirmesinden sonra Artvin’in kurtuluşu meselesi diplomasi yoluyla çözüldü. Yeni Türk hükümeti 22 Şubat 1921’de Gürcistan Cumhuriyeti’ne verdiği bir ültimatomla Artvin’i de işgale hazırlandığını bildirdi. Buna verilen 23 Şubat 1921 tarihli cevapta Ardahan ile birlikte Artvin’in de terk edileceği resmen bildirildi. Bundan dört gün sonra 27 Şubat 1921’de Artvin kesin olarak Türkiye topraklarına katılmış oldu. Bu fiilî durum daha sonra 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması’yla da hukukîleştirildi. Artvin ve çevresi anavatana yeniden kavuşunca önce dört buçuk ay müddetle Ardahan sancağına bağlandı. 7 Temmuz 1921 tarih ve 133 numaralı kanunla Artvin sancağı kurulunca da Artvin şehri bu yeni sancağın merkezi oldu. 1924 tarihinde Türkiye’nin idarî teşkilâtında yapılan değişiklikle sancaklar vilâyet haline dönüştürülürken Artvin şehri yeni kurulan ve aynı adı taşıyan vilâyetin merkezi oldu. Bu vilâyet 1 Haziran 1933 tarihinde çıkan 2917 sayılı kanunla lağvedildi. Artvin de bir kaza merkezi olarak aynı kanunla kurulan ve merkezi Rize olan Çoruh vilâyetine bağlandı. Çoruh vilâyeti 2885 sayılı ve 4 Ocak 1936 tarihli kanunla lağvedilip yeni bir Çoruh vilâyeti kurulunca da Artvin bu yeni vilâyetin merkezi oldu. Nihayet 17 Şubat 1956 tarihinde çıkan 6668 sayılı kanunla Artvin’in merkez olduğu ile verilen Çoruh adı kaldırıldı ve ilin adı merkezi gibi Artvin haline getirildi.
Türkiye Diyanet Vakfı. (1991). İslam Ansiklopedisi,3 420-421. İstanbul : İslam Araştırmaları Merkezi